İz analizlerin yapılabilmesi için analiz yöntemlerinin belirtme ve saptama alt sınırlarının iyileştirilmesine yönelik çabalar günümüzde de büyük bir hızla sürmektedir. Bu amaçla yeni yöntemler geliştirilmekte ve varolanlara da kimi modifikasyonlar uygulanmaktadır. Bir örneğin içerdiği iz (eser) bileşenin saptanmasında; ölçümlerdeki bağıl yanılgının büyük olması yanında analitin örnek içinde homojen dağılmaması nedeniyle örnek alma ve hazırlama aşamaları da büyük önem taşımaktadır. İz analizlerde doğru, duyar ve tekrarlanabilir sonuçlara ulaşılabilmesi; yalnızca ölçüm yönteminin amaca uygun olmasıyla başarılamaz. Uygulanan örnek hazırlama yönteminin hem örneğin kirlenmesine ve analit kaybına izin vermemesi, hem de analitin %100 oranında ölçülebilir forma dönüştürülmesini sağlaması gerekmektedir.
1.1. İz Metal
Analizi
İz
analizlerde çok duyarlı olan nötron aktivasyon analizi, kütle
spektrofotometresi, atomik soğurma spektroskopisi (AAS), indüktif eşleşmiş
plazma emisyon spektroskopisi ICP-OES, flouresans spektrofotometresi,
voltammetri gibi duyarlı ve güvenilir yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemlerle
10-9 - 10-
1.1.1. Ağır Metaller ve
Etkileri
Gerçekte
ağır metal tanımı fiziksel özellik açısından yoğunluğu 5 g/cm3’den
daha büyük olan metaller için kullanılır. Bu grupta yer alan kurşun, kadmiyum,
krom, demir, kobalt, bakır, nikel, cıva ve çinko başta olmak üzere altmıştan
fazla metal doğaları gereği, yerkürede genellikle karbonat, oksit, silikat ve
sülfür halinde kararlı bileşik olarak veya silikatlar içinde hapis olarak
bulunurlar.
Ağır metallerin ekolojik sistemdeki yayınımları doğal çevrimlerden çok insanın neden olduğu etkiler nedeniyle olmaktadır. Ayrıca kazalar sonucu da ağır metallerin çevreye yayınımı önemli miktarlara ulaşabilmektedir. Yıllık olarak doğal çevrimler sonucu 7600 ton kadmiyum, 18800 ton arsenik, 3600 ton cıva, 332000 ton kurşun atmosfere salınmaktadır. İnsan aktivitelerinin katkısıyla bu miktarlar selenyum için 19 kat; kadmiyum için 8 kat; cıva, kurşun ve kalay için 6 kat; arsenik, nikel ve krom için 3 kat artmaktadır.
Ağır metallerin su kaynaklarına ulaşması endüstriyel atıkların veya asit yağmurlarının toprağı ve dolayısı ile bileşimde bulunan ağır metalleri çözmesi ve çözünen ağır metallerin ırmak, göl ve yeraltı sularına taşınmasıyla olur. Sulara taşınan ağır metaller aşırı derecede seyrelirler ve kısmen karbonat, sülfat ve sülfür bileşikleri halinde su tabanına çökerler. Sediment tabakasının adsorpsiyon kapasitesi sınırlı olduğundan suların ağır metal derişimi sürekli olarak yükselir, başka bir deyişle bu katmanlar metalce zenginleşir.
Ağır metallerin çevreye
yayınımında etken olan en önemli endüstriyel etkinlikler çimento üretimi, demir
çelik sanayi, termik santraller, cam üretimi, çöp ve atık çamur yakma
tesisleridir. Temel endüstrilerden atılan metal türleri her endüstride farklı
türde ve miktarda olmaktadır (Tablo 1.1).
Havaya salınan ağır metaller hayvan ve insanlar tarafından solunum yoluyla alındığı gibi, karaya ulaşan kesimi de bitkiler ve besin zinciri yoluyla alınır. Ağır metaller endüstriyel atık suların içme sularına karışması yoluyla veya ağır metallerle kirlenmiş partiküllerin tozlaşması yoluyla da hayvan ve insanlar üzerinde etkili olurlar.[1]
Tablo
1.1. Temel Endüstrilerden Atılan Metal Türleri.
Biyolojik etkinliklere katılma derecelerine göre, ağır metaller yaşamsal ve yaşamsal olmayan metaller olarak sınıflandırılırlar. Yaşamsal olarak tanımlananların; organizma yapısında belirli bir derişimde bulunması gereklidir. Ayrıca bu metaller biyolojik tepkimelere katıldıklarından dolayı düzenli olarak besinler yoluyla alınmalıdır. Örneğin bakır hayvanlarda ve insanlarda kırmızı kan hücrelerinin ve bir çok yükseltgenme ve indirgenme tepkimesinin vazgeçilmez parçasıdır. Buna karşın, yaşamsal olmayan ağır metaller çok düşük derişimlerde dahi psikolojik yapıyı etkileyerek sağlık problemlerine yol açabilmektedirler (Şekil 1.1). Bu gruba en iyi örnek kükürtlü enzimlere bağlanan cıvadır. Bir ağır metalin yaşamsal olup olmadığı dikkate alınan organizmaya da bağlıdır. Örneğin nikel bitkiler de toksik etki gösterirken, hayvanlarda iz düzeyde bulunması gereken bir elementtir.
Şekil
1.1. Ağır Metal Etkilerinin Derişimle Değişimi.
Bazı sistemlerde ağır metallerin etki mekanizması derişime bağlı olarak değişir. Bu tür organizmalarda metallerin derişimi dikkate alınmalıdır. Şekil 1.1’de ağır metallerin vücut sıvısındaki derişimine bağlı olarak olumlu ve olumsuz etkileri şematik olarak verilmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi ağır metaller derişim sınırını aştıkları zaman toksik olarak etki gösterirler. Bu nedenle özellikle düzenli olarak tüketildiğinden dolayı içme sularının ve yiyeceklerin içerebileceği maksimum derişim sınır değerleri saptanmıştır ve yasal kuruluşlar tarafından düzenli olarak kontrol edilmektedir. Şekil 1.1’deki genel gösterimin aksine ağır metaller canlı bünyelerde yalnızca derişimlerine bağlı olarak etki göstermezler, etkileri ayrıca canlı türüne ve metal iyonunun yapısına da bağlıdır (çözünürlüğü, kimyasal yapısı, redoks ve kompleks oluşturma yeteneği, vücuda alınış biçimi, çevrede bulunma sıklığı, lokal pH değeri vb) [1].
Ağır metallerin insan metabolizmasında oluşturdukları etkiler ve etkin oldukları aşamalar ana sistemler açısından kısaca ele alınırsa bunlar;
§
Kimyasal
tepkimelere etki edenler,
§
Fizyolojik
ve taşınım sistemlerine etki edenler,
§
Kanserojen
ve kalıtsal olarak yapı taşlarına etki edenler,
§
Allerjen
olarak etki edenler
§
Spesifik
etki edenler olarak sıralanabilir.
1.1.2.
Kadmiyum
Günümüzde
kadmiyum endüstriyel olarak nikel/kadmiyum pillerde, korozyona karşı özellikle
deniz koşullarına dayanımı nedeniyle gemi sanayiinde çeliklerin kaplanmasında,
boya sanayiinde, PVC sanayiinde, alaşımlarda ve elektronik sanayiinde
kullanılır. Kadmiyum kabul edilebilir miktarda fosfatlı gübrelerde,
deterjanlarda ve rafine petrol türevlerinde de bulunur ve bunların çok yaygın
kullanımı sonucunda önemli miktarda kadmiyum kirliliği ortaya çıkar.
Kadmiyumun yıllık
doğaya yayınım miktarı 25000–30000 tondur ve bunun 4000–13000 tonu insan
etkileşimlerine bağlı olarak ortaya çıkar. İnsan yaşamını etkileyen önemli
kadmiyum kaynakları; sigara dumanı, rafine edilmiş yiyecek maddeleri, su
boruları, kahve, çay, kömürün yakıt olarak kullanılması, kabuklu deniz ürünleri,
tohum aşamasında kullanılan gübreler ve endüstriyel üretim aşamalarında oluşan
baca gazlarıdır. Endüstriyel olarak kadmiyum zehirlenmesi kaynak yapımı
esnasında kullanılan alaşım bileşimleri, elektrokimyasal kaplamalar, kadmiyum
içeren boyalar ve kadmiyumlu piller nedeniyledir. Kadmiyum önemli miktarda gümüş
kaynaklarda ve sprey boyalarda da kullanılmaktadır.
Kadmiyum ve çinko yerkürede bir arada ve benzer yapılarda bulunurlar. Bu iki metal insan vücudunda da benzer yapısal ve işlevsel özellikler göstermektedirler. Kadmiyum önemli enzim ve organ fonksiyonlarında çinkonun yerini alabilmektedir ve bu fonksiyonların gerekli şekilde gerçekleşmesini engellemektedir. Zn ve Cd’un vücut içindeki oranları, Cd zehirlenmesi Zn yetersizliğiyle arttığından, çok önemlidir. Tahılların rafinasyon işlemi bu oranı düşürmekte ve dolayısıyla Zn eksikliği ve Cd zehirlenmesi fazla rafine edilmiş tahıl ve unların tüketimiyle artış göstermektedir.
Kadmiyum diğer ağır
metaller içinde suda çözünme özelliği en yüksek olan elementtir. Bu nedenle
doğada yayınım hızı yüksektir ve insan yaşamı için gerekli elementlerden
değildir. Suda çözünebilir özelliğinden dolayı Cd2+ iyonu halinde
bitki ve deniz canlıları tarafından biyolojik sistemlere alınır ve birikme
özelliğine sahiptir. İnsan vücudundaki Cd seviyesi ilerleyen yaşla beraber artış
gösterir ve genellikle 50’li yaşlarda maksimum seviyesine ulaştıktan sonra
azalmaya başlar. Yeni doğmuş bebeklerde hiç kadmiyum bulunmaz ve kadmiyum,
kurşun ve cıvanın aksine plasenta ya da kan yoluyla anne karnındaki bebeğe
geçmemektedir. Normal olarak vücudumuzda 40 mg’a kadar kadmiyum
bulunabilmektedir ve günlük olarak da 40 µg’a
kadar kadmiyum vücuttan atılabilir. Bu seviyeler, kadmiyumun çoğunu topraktan
yani yiyecekler yoluyla alması nedeniyle bölgelere göre değişiklik
gösterebilmektedir. Endüstri bölgelerinde havadaki kadmiyum oranı kırsal
alanlara oranla çok daha yüksektir.
Kadmiyum vücutta %20
gibi bir oranla çok iyi absorbe edilemiyor olsa bile, bu diğer birçok metale
kıyasla oldukça yüksek bir orandır. Kadmiyum içeriği 0,01 mg/m3
havanın 14 günden daha fazla solunması durumunda kronik akciğer rahatsızlıkları
ve böbrek yetmezliği ortaya çıkar. Çünkü kadmiyum ve bileşikleri genellikle
böbrekler ve karaciğerde birikirler ve ilerleyen yaşlarla böbreklerdeki birikim
yüksek tansiyona da sebep olabilmektedir. Kısa süreli olarak 0,05 mg/kg kadmiyum
alınımı mide rahatsızlıklarına neden olurken, uzun süreli (>14 gün) 0,005
mg/kg/gün dozu böbrek ve kemiklerde önemli problemlere neden olmaktadır.
Kadmiyumdan kaynaklanan akut zehirlenmelerde öncelikle halsizlik, baş ağrısı,
ateş, terleme, kaslarda gerilme ve ağrıyla beraber kusma 24 saat içinde ortaya
çıkar ve 3. gün en şiddetli belirtileri göstererek yeni bir yükleme söz konusu
değil ise 1 hafta içinde kaybolmaya başlar. Kronik kadmiyum zehirlenmesinde
ortaya çıkan en önemli etki özellikle akciğer ve prostat kanseridir. Kronik
zehirlenme böbrek hasarı ile ortaya çıkar ve idrarda düşük moleküllü protein
görülür. Aşırı dozda kadmiyum alımı (60-480 µg/g böbrek) böbrekler üzerinde
tahrip edici etkinin ortaya çıkmasına yol açar ve etki kuşlar da dahil olmak
üzere tüm canlılarda görülmektedir. Kadmiyum zehirlenmesine bağlı olarak kemik
erimesi ve buna bağlı hastalıklarda görülür. Diğer taraftan kansızlık, dişlerin
dökülmesi ve koku duyumunun yitirilmesi de önemli etkilerdir
[2].
1.1.3.
Kurşun
1920
yıllarında kurşun bileşiklerinin benzine ilave edilmesiyle ekolojik olarak insan
ve çevre sağlığına etki eden kurşun miktarı artmıştır. Günümüzde ise kurşunlu
benzin kullanımı giderek azalmaktadır. Kurşun 20. yy’da yüksek oranlarda
paslanmaya karşı oksit boya hammaddesi olarak kullanılmıştır. Kurşun oksidin
hafif tatlımsı bir tadının olması çocukların bu boya maddelerinin döküntülerini
yemelerine ve dolayısıyla özellikle kurşuna karşı duyarlıkları daha fazla olan
küçük çocuklarda ciddi problemlere sebep olmuştur. Almanya ve diğer gelişmiş
ülkelerde 1971’de boya maddelerindeki kurşun kullanımını ve 1979’da ise yemek
saklama kutularındaki kurşun kullanımını sınırlayıcı yasalar
çıkarılmıştır.
Kurşunun diğer önemli
kullanım alanları ise; teneke kutu kapakları, kurşun-kalay alaşımlı kaplar,
seramik sırları, böcek ilaçları, aküler vb. alanlardır. Kurşunlu benzin ve boya
maddelerinin yanı sıra yiyecekler ve su da kurşun kaynağı olabilmektedir.
Özellikle endüstriyel ve şehir merkezlerine yakın yerlerde yetişen yiyecekler;
tahıllar, baklagiller, bahçe meyveleri ve birçok et ürünü bünyesinde normal
seviyelerin üzerinde kurşun bulundurur. Su borularında kullanılan kurşun
kaynaklar ve eski evlerde bulunan kurşun tesisatlar da kurşunun suya karışmasına
sebep olabilmektedir. Kozmetik malzemelerde bulunan birçok pigment ve diğer ana
maddeler de kurşun içerirler. Diğer taraftan sigara ve böcek ilaçları da kurşun
kaynakları arasında sayılabilir. Endüstriyel olarak kuyumculuk sektöründe altın
rafinasyonu ve geri kazanımı esnasında uygulanan işlemler yasadışı olarak önemli
oranda kurşunun oksit halinde atmosfere atılmasına neden
olmaktadır.
İnsan vücudundaki kurşun miktarı ortalama olarak 125-200 mg cıvarındadır ve normal koşullarda insan vücudu normal fonksiyonlarla günde 1-2 mg kadar kurşunu atabilme yeteneğine sahiptir. Birçok kişinin etkisinde kaldığı günlük miktar 300-400 mg’ı geçmemektedir. Buna karşın çok eski iskeletler üzerinde yapılan kemik analizleri günümüz insanı kemiklerinde, atalarımızdakinin 500-1000 katı kadar fazla kurşun bulunduğunu göstermektedir.
Kurşunun vücutta
absorbsiyonu çocuklarda daha yüksek olmakla beraber normalde % 5 gibi düşük bir
oranda gerçekleşmektedir Bu oran dahi kalsiyum ve demir gibi gerekli birçok
mineralin vücut tarafından emilimini azaltmaktadır. Kana karışan kurşun buradan
kemiklere ve diğer dokulara gitmekte ya da dışkı ve böbrekler yoluyla vücuttan
atılmaktadır. Kemiklerde biriken kurşun zamana bağlı olarak (yarılanma ömrü
yaklaşık 20 yıl) çözünerek böbreklerde tahribata neden
olur.
Kurşun bir tür nörotoksindir ve anormal beyin ve sinir sistemi fonksiyonlarına sebep olmaktadır. Çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda kanda kurşun miktarı arttıkça IQ seviyesinin düştüğü tespit edilmiştir. Diğer taraftan kurşun nörotoksik özelliğinden dolayı sinir sisteminde iletimin azalmasına da yol açmaktadır. Çoğu kemiklerde depolanmakla birlikte kurşun beyne, anne karnındaki cenine ve anne sütüne de geçebilmektedir. Bebekler ve çocuklarda düşük olan kurşun oranı, ilerleyen yaşla beraber, kurşundan etkilenmeye başlamasıyla artış göstermektedir. Kanda 40 mg/L düzeyini aşınca tansiyon artırıcı etkisi de ortaya çıkmaktadır [1].
1.1.4.
Bakır
Bakır
çevremizde en çok kullanılan metallerden biridir. Vücuttaki miktarı kontrol
edilemediğinde değişik hastalıklara neden olmaktadır. Hava etkisiyle bakırın
yüzeyi aşınmaya uğrar, bakır pası (jingar) adıyla bilinen koruyucu bir bazik
karbonat tabakasıyla kaplanır. Soğukta oksitlenmesi yalnız asitlerin etkisiyle
olur. Sirke veya yağlı maddelerle bazı zehirli tuzlar oluşturur. Bu yüzden bakır
mutfak eşyası olarak kullanılırken bazı önlemler almak gereklidir. Amonyak
bakırın havada oksitlenmesini sağlar ve selülozu çözündüren Schweitzer likörü
adında amonyaklı bir karışım oluşturur. Bakır,
kızıl renge dek ısıtıldığında siyahlaşarak oksitlenir. Kükürt buharının ve
klorun içinde yanar, derişik ve kaynar sülfürik asit bakır ile tepkimeye girer.
Bakır, sulandırılmış nitrik asitte bile kolaylıkla
çözünür.
Bakırın endüstriyel metaller arasında en iyi elektrik iletkenliğe (en iyi iletken olan gümüşünkinin 95%’ne eşit) elektrik kablolarının, elektrikli cihazlarının yapımında kullanılır. Çok iyi ısıl iletkenliği nedeniyle de kazan, imbik, mutfak takımları ısı değiştirgeci ve benzeri yerlerde bakırdan yararlanılır. Atmosfer aşındırmasına karşı yeterli mekanik dayanıklılık nedeniyle kanalizasyon ve çatı levhası gibi yerlerde de kullanılır.
Saf bakır, özellikle elektrik sanayiinde kullanılırken kullanım alanlarına göre kimi değişiklikleri yapılarak bakırın özelliklerinden yararlanılabilir. Gerek sıvı, gerek katı halde bakırla birçok element çözelti verdiğinden uzun zamandan beri, çeşitli özellikler gösteren bakır alaşımlarından faydalanılmıştır. Bakıra başka elementlerin katılması, elektrik ve ısıl iletkenliğini düşürür, fakat mekanik dayanım özelliklerini arttırır. Özellikle de tuzlu ortamlardaki, aşındırıcı etkiye karsı dayanıklılığı artar. Sanayide kullanılan başlıca bakır alaşımları şunlardır: bronz, pirinç, alüminyum bronz veya alüminyumlu bakır, alman gümüşü, monel, berilyumlu bronz veya berilyumlu bakırlar, kromlu bakır, silisyumlu bakır veya silisyumlu bronz.
Bakır
çok yaygın kullanılan bir metal olmakla birlikte alınan bakır vücuttan
atılmadığında Wilson hastalığına neden olmaktadır. Bakırın neden olduğu bu
hastalık, bir çok organda ve dokuda özellikle de karaciğerde, beyinde ve gözde
toksik seviyelerde bakır depolanması ile karakterize edilir. Bakırın emilimi ve
karaciğere taşınımı ilgili başlangıç basamakları normaldir. Fakat emilen bakır,
seruloplazmin şekilde dolaşıma giremez ve bakırın safraya atılımı belirgin
özellikte azalmıştır. Bakırın karaciğerde birikimi hızla artarak, toksik
karaciğer hasarına yol açar. Bu hasar bakırın serbest radikal oluşumunu
arttırıcı etkisiyle hücresel proteinlerin sülfidril gruplarına bağlanmasıyla ve
hepatik metalloenzimlerden diğer metalleri ayırmasıyla oluşur. Genelde beş
yaşına gelen bir hastada, seruloplazmine bağlı olmayan bakır dolaşıma yayılarak
hemolize uğrar ve beyin, kornea böbrekler, kemik eklemler, paratiroidler gibi
bölgelerde patolojik değişimlere neden olur. Bu sırada
bakırın idrarla atılımı belirgin şekilde artmıştır. Wilson hastalığı
karaciğerdeki hafif veya şiddetli
değişikliklerle kendini gösterir. Bu değişiklikler sırasıyla: hafif yada orta
şiddette izlenen yağlı değişim, akut hepatit, kronik hepatit ve
siroz.
1.1.5. Sirkede
Kadmiyum, Kurşun ve Bakır
Sirkede
bulunan bu metaller üretim aşamasında kullanılan sirke tanklarından ve
borulardan geçebileceği gibi hammadde olarak kullanılan üzümden de
kaynaklanabilmektedir. Üzümün yetiştirildiği toprağın yapısı ve yetiştiği yerin
yol kenarına yakın olması, endüstri bölgelerinden etkilenmesi de üzümdeki ağır
metal miktarını arttırmaktadır. Ayrıca bağcılıkta pestisit olarak ve zaman zaman
alglerin yok edilmesi için bakır tuzlarının kullanılması da etkilidir.
Sirke
üretiminde değişik yöntemler uygulanmaktadır. Fermantasyon sirkeleri ve asetik
asitten yapılmış sirkelerin içerdiği ağır metal miktarları da farklı olmaktadır.
Fermantasyon sirkelerinde üzümden gelebilen ağır metaller olabilmekte, fakat
asetik asitle üretilen sirkelerde daha çok üretim donanımlarından kaynaklanan
kurşuna rastlanmaktadır. Fermantasyon sirkeleri ile asetik asitten üretilmiş
sirkelerin renkleri de farklı olmaktadır (Şekil 1.2). TSE’ ye göre sirkede
bulunmasına izin verilen bakır ve çinko toplamı 10 mg/kg , kurşun ise 1 mg/kg
olarak belirlenmiştir.
Şekil.1.2.
Sirke Örnekleri.
1.2.
Örnek Hazırlama Teknikleri
Örnek
hazırlama kimyasal analizde en zaman alıcı işlemdir ve en yüksek yanılgı kaynağı
olan aşamadır (Şekil 1.3 ve 1.4). Yapılan istatistikler analizlerde örnek
hazırlamanın % 60,6’lık oranla en önemli konu olduğunu göstermektedir (Şekil
1.3). Analizde harcanan zaman yönünden % 61,0 (Şekil 1.4) ve yapılan hata olarak
da % 30,0’lık orana sahiptir (Şekil 1.5). Uzun yıllardır yeni örnek hazırlama
teknikleri geliştirilmeye çalışılmıştır. Yeni geliştirilen örnek hazırlama
tekniklerinin oldukça yavaş olan eski tekniklere göre bir çok üstünlükleri
bulunmaktadır. Daha az örnek harcama, kaliteli veri elde etme, zaman kazanma,
laboratuar güvenliği, çalışanların güvenliği ve daha az kimyasal maddeye maruz
kalma bunlardan sadece birkaçıdır. Sakıncaları ise maliyetlerinin yüksek
olmasıdır [3].
Örnek hazırlama teknolojilerinin bugünkü ve gelecek yıllardaki durumu uluslararası boyutta araştırılmıştır. Bu konuda örnek hazırlama teknolojisi üreten firmaların, akademisyenlerin, hükümet çalışanlarının, ilaç endüstrisinin, kimyagerlerin, gıda ve çevre analizcilerin görüşleri alınmıştır. Örnek hazırlama tekniklerinin öneminin yeterince anlaşılmadığı ve üniversitelerde bu konuda fazla araştırma yapılmadığı görüşleri ortaya atılmıştır (Şekil 1.3).
Şekil
1.3. Analizde Harcanan Sürenin Dağılımı.
Şekil
1.4. Analizde Yapılan Hataların Dağılımı.
.
Şekil
1.5. Örnek Hazırlamanın Önemi Hakkındaki Görüşler.
Endüstrinin yeni örnek hazırlama tekniklerini hemen benimseyip uyguladığı, ancak üniversitelerin bu konuda eski teknikler kullanmayı sürdürdüğü ve yeni teknolojileri kullanmada atak olamadığı saptanan konular arasındadır. Üniversiteler ise yeni teknolojiye uyumu istemekte fakat buna sahip olma olanaklarının yetersizliğini öne sürmektedir.
Gelecekte
ise örnek hazırlama teknolojinden beklenenler; örnek hazırlama ve analizin geri
kazanımla büyük uyumu, daha az çözücü kullanımı, standardizasyonun
iyileştirilmesi, on-line ve bölgesel analizler, seçici spektroskopik yöntemlerin
gelişmesine bağlı olarak daha az örnekle çalışma gelişme beklenen konular
arasında. Bazı uzmanlar ise önderiştirilmemiş örneklerin direkt analizinin yeni
geliştirilen örnek hazırlama teknolojileri ile azalacağına
inanmaktadır.
1.2.1. UV
Bozundurma
Spektroskopi, iyon
kromatografisi ve voltammetri gibi analiz yöntemleri için örnek hazırlamada UV
bozundurma tekniği uygulanabilmektedir. UV ışınlar ile örnekte bulunan organik
maddeler karbondioksit ve suya dönüşmektedir. 12 veya 16 kuartz tüple
çalışılabilen bu teknikde bozundurma için gerekli kimyasal
H2O2 sarfiyatı çok az olmakta ve kör değeri sıfıra yakın
elde edilebilmektedir. Sıcaklık soğutma sistemi ile kontrol edilerek uçucu
elementlerin kaybı önlenmektedir. Işın kaynağı olarak genelde yüksek basınçta
cıva lambası kullanılmaktadır. UV bozundurma cihazları az yer kaplar ve
ekonomiktir (Şekil 1.6) [4].
Şekil
1.6. UV Bozundurma Cihazı.
1.2.2. Mikrodalga
Bozundurma
Asit bozundurmada örnek
100-500 psi basınç ve 50-
1.2.2.1. Tarihi Gelişimi
1975’de
mikrodalgalar hızlı ısıtma kaynağı olarak açık sistem-yaş bozundurma işlemleri
için kullanıldı. Erlenmayer içindeki asitlendirilmiş örneklerin biyolojik
matriksleri 5-10 dakikadan 1-2 saatte kadar mikrodalgalarla bozunuyordu. Bu
işlem yeni örnek hazırlama tekniklerinin araştırılmasını ve geliştirilmesini
sağladı. İlk araştırmacılar cam ve teflon kapları kullanarak mikrodalga fırında
örnekleri asidin kaynama noktasına kadar ısıtarak bozundurma işlemini
gerçekleştiriyorlardı.
1980’de araştırmacılar tepkimenin hızını arttırmak ve bozundurma zamanını kısaltmak için özel olarak tasarlanmış kapalı kapları kullanarak reaksiyon sıcaklığını asidin atmosferik kaynama noktasının üzerine çıkardılar. Kapalı sistem mikrodalga kapları teflon ve polikarbonattan yapılmıştı ve özel olarak mikrodalga fırın için geliştirilmemişti. Kapalı sistem mikrodalga sisteminde reaksiyonun hızı ve bozunma süresini ayarlamak için sıcaklık ve basınç gösterimine dalgaboyu parametresi de eklendi.
1985’de ilk mikrodalga fırın kullanıma sunuldu. İlk olarak güvenlik özellikleri eklenerek ev kullanımı için geliştirildi. Daha sonra asit ve elektriksel etkilere karşı izolasyon ve havalandırma sistemi eklendi. Mikrodalga fırınların kullanılmaya başlanmasıyla birçok şirket mikrodalganın homojen yayınımı ve kontrolü için, en önemlisi de güvenliliği için, araştırmalarını sürdürdü.
1986’da tamamen
laboratuar kullanımı için tasarlanmış mikrodalga sistem tanıtıldı. Daha önceki
fırınlarda kullanılan mikrodalga boşluktan farklı olarak tek bir kap direkt mikrodalgaya maruz bırakılıyordu. Kaplar
kuartz veya teflondan yapılmıştı. Kaplar açık olduğunda bazı uçucu elementler
kaybolabiliyordu. Bazı araştırmacılar sıcaklık ve basıncı mikrodalga odası
içinde kontrol etmek amacıyla modifikasyon çalışmaları yaptılar. Basınç ve
sıcaklığın kontrolü bozundurma işleminin de kontrolünü sağladı ve bu yenilikler
mikrodalga bozundurmanın örnek hazırlama için kullanımını geliştirdi.
Ticari amaçlı olarak 1989’da basınç kontrollü, 1992’de sıcaklık kontrollü mikrodalga fırınlara örnek hazırlamada kullanım izni verildi. Mikrodalga kapalı sistem kapları için ilk olarak teflondan ve 7 atm gibi düşük basınçlara dayanan kaplar üretildi. Bu basınç sınırı kapların kullanılma miktarı ile azalabiliyordu. Mikrodalga fırında sonraki gelişme ceketli kaplardı. Teflondan yapılan bu kaplar polietermit kaplıydı ve 60-110 atm basınca kadar dayanabiliyorlardı [6].
Günümüzde ise günlerce sürebilecek bozundurma işlemleri sadece 10-15 dakika gibi kısa sürede yapılabilir hale gelmiştir. Mikrodalga bozundurma yöntemi diğer yöntemlere göre oldukça hızlı ve daha doğru sonuçların alınmasını sağlamaktadır. Farklı yöntemlerle yapılan analizlerde örnek hazırlamak için kullanılan mikrodalga ve hot plate bozundurma işlemleri ve sürelerinin karşılaştırılması Şekil 1.7’de verilmiştir [7].
Şekil
1.7. Mikrodalga ve Hot Plate İle Bozundurma Sürelerinin Farklı Yöntemlerle
Karşılaştırılması.
AAS, ICP, ICP-MS ve diğer yöntemlerle yapılacak analizlerde mikrodalga fırınlarda hazırlanan örneklerle hızlı, doğruluğu ve tekrarlanabilirliği yüksek sonuçlar alınabilmektedir. Yeni sistemlerde basınca dayanıklı 36 kap aynı anda kullanılabilmekte, 300-600 W arası güç uygulanabilmekte, sıcaklık 300°C’ye kadar, basınç ise 1500 psi’ye kadar ulaşabilmektedir. Mikrodalga fırın teknolojisinin son ürünlerinden biri Şekil 1.8’de görülmektedir.
Şekil
1.8. Mikrodalga Bozundurma Fırını.
Florida topraklarından alınan örnekler üç farklı bozundurma yöntemiyle hazırlanmış ve örnekler spektroskopik yöntemlerle analizlenmiştir. Elde edilen analiz sonuçları Tablo 1.2’de verilmektedir [3].
Buffalo
nehri çökeltisinden alınan toprak örnekleri, mikrodalga bozundurma yöntemi ile 9
mL HNO3 ve 4 mL HF kullanılarak basınç ve sıcaklık kontrollü olarak
bozundurulmuş ve spektroskopik yöntemlerle analizlenmiştir. Mikrodalga
bozundurma basınç-sıcaklık grafiği Şekil 1.9’da ve analiz sonuçları da Tablo
1.3’de verilmiştir [3].
1.2.2.2.
Kuramsal Bilgi
Elektromanyetik ışın
boşlukta bir dalga şeklinde yayılan değişken elektriksel ve manyetik alanlardır. Elektrik yüklü bir cisim
titreşim yaparsa elektrik alanı bir dalga haline dönüşür ve bir manyetik alan dalgası oluşur. Bu iki dalga birbirinin
nedenidir
Tablo
1.2. Florida Topraklarındaki Elementlerin Üç farklı Bozundurma Yöntemine Göre
Analiz
Sonuçları (mg/kg).
Tablo
1.3. Mikrodalga İle Bozundurulmuş Buffalo Nehri Çökeltisinin Analiz Sonucu ve
Sertifikalı
Değerleri
Şekil
1.9. Buffalo Nehri Çökeltisinin Mikrodalga Bozundurma
Grafiği.
ve
aralarında 90°’lik açı olan dik düzlemlerin içindedirler (Şekil 1.10). Dalga
boşlukta 3.108 ms-1 hızla ilerler ve buna ışık hızı denir.
Elektromanyetik alanın elektriksel alanı yüklü tanecikler üzerine, manyetik
alanı ise sadece hareketli yüklü tanecikler üzerine etki eder. Bir dalgada iki
pik arasındaki uzaklık λ dalgaboyu olarak tanımlanır. Elektromanyetik ışın
dalgaboyuna göre farklılık gösterir. Her ışının enerjisi, etkisi ve kullanım
yeri farklıdır (Şekil 1.11) [6].
Şekil
1.10. Elektromanyetik Işının Elektriksel ve Manyetik
Alanı.
Şekil
1.11. Elektromanyetik Işının Dalgaboyu ve Maddeyle Etkileşim
Türleri.
Mikrodalgaların
dalgaboyu aralığı
(1)
e¢ Dielektrik sabiti, molekülün elektomanyetik alanda
polarlanabilirlik derecesi, e²dielektriksel azalma, molekülün elektromanyetik
enerjiyi ısıya çevirme verimi, Tanδ: materyalin elektromanyetik enerjiyi ısı
enerjisine çevirme gücünü gösterir (Belirli bir frekans ve sıcaklıkta). Yüksek
Tanδ değeri daha çok mikrodalga absorbsiyonu anlamındadır. Materyallerin
absorbsiyon gücü sıcaklık, frekans ve materyalin cinsine göre değişmektedir
(Tablo 1.4). Absorbsiyon gücü aşağıdaki bağıntı ile
gösterilebilir.
(2)
P;
bilinen absorblama gücü (joule/s), K; termokimyasal enerji dönüşüm faktörü (4,18
joule/cal), Cp; ısı kapasitesi (cal/g°C), m; mikrodalgayı absorblayan kütle (g),
ΔT; son sıcaklık ile ilk sıcaklık farkı (°C), t; zaman
(s).
Tablo1.4.
Bazı Materyallerin Mikrodalga Işını Absorplama Değerleri.
1.2.2.3. Bozundurmada
Kullanılan Asitler ve Matriks Etkileri
Nitrik Asit:
Nitrik
asit birçok metali yükseltgeyebilen bir asittir.
Hidroklorik Asit:
Yükseltgeyici
değildir. Metal karbonatlar, peroksitler ve alkali hidroksitler hidroklorik
asitle çözülebilir. Altın, kadmiyum, demir ve kalay gibi bazı metaller
hidroklorik asitle çözülebilir ancak başka asitlerle çözünürlükleri
arttırılabilir. Genellikle nitrik asit kullanılır.
Hidroflorik Asit:
HF
silikatları çözebilen birkaç asitten biri olduğu için daha çok inorganik
örnekleri çözmede kullanılır. Çözücü gücünü arttırmak için nitrik asit gibi
başka asitlerle karıştırılır.
Sülfrik
Asit:
Seyreltik sülfürik asidin yükseltgeme gücü olmasa da derişik halde bazı
bileşikleri çözebilmektedir. Kaynama noktası
Perklorik
Asit:
Seyreltik perklorik asidin sıcak veya soğukta yükseltgeme gücü yoktur. %
60-72’lik perklorik asit ise sadece sıcakta yükseltgeyicidir. Organik maddeleri
ve bazı alaşımları çözebilir. Bazı organik matrikslerle hızlı tepkime verir
hatta patlayıcı olabilir. Bu nedenle genelde nitrik asitle karıştırılarak
kullanılır ve organik maddelerin kontrollü bozundurulmaları sağlanır.
Karışımdaki nitrik asit düşük sıcaklıkta yükseltgeme yapabilir. Sıcaklık çok
artarsa perklorik asit nitrik asidin bozundurma gücünü azaltabilir. Ayrıca bazı
metallerin susuz perklorat tuzları patlayıcıdır. Perklorik asidin organik
maddeleri kapalı sistemde bozundurmada patlama riski vardır.
Hidrojen Peroksit:
Genelde
%30’luk hidrojen peroksit bozundurma için yeterlidir. Hidrojen peroksit yüksek
derişimde tek başına birçok organik bileşikle patlayıcı reaksiyon verir.
Hidrojen peroksit, oksitleme gücünü arttırmak için genelde başka asitlerle
karıştırılarak kullanılır. Sülfürik asitle kombinasyonu olan monoperoksosülfürik
asit çok güçlü bir yükseltgeyicidir. Bu nedenlerle hidrojen peroksit bozundurma
işlemlerinde en çok yeğlenen asittir. Perklorik asit kullanımındaki gibi
mikrodalga kapalı bozundurma işlemlerinde patlama riski
vardır.
Asit Seçimi ve Matriks
Etkileri: Bozundurma
işlemlerinde kullanımı yeğlenen asidin örnek ve analizi yapılacak metal
üzerindeki etkileri göz ardı
edilemeyecek kadar önemlidir. Asidin katalitik etkisi, metalin uçuculuğu, asidin
mikrodalga ışınları absorplama kapasitesi, metalin çözünürlüğü, element ile asit
arasındaki tepkimeler, çökelmeler, kompleksleşmeler önemli matriks
etkilerindendir. Örneğin bir asit saf metal için etkili olmayabilir, fakat
alaşımı için etkili olabilir. Bozundurma yöntemlerinin geliştirilmesinde
elementlerin çözünürlüğü kritik bir konudur ve birçok etmen dikkate alınmalıdır.
Bozundurma yönteminde hiç hidroklorik asit kullanılmadığı halde örnek klorür
bileşikleri içerdiği için bozundurma sırasında çözülerek başka bileşiklerin
çökmesine yol açabilmektedir. Bozundurma yöntemi hiç hidroklorik asit
içermezken, örnek klorürler içermekte ve bozundurma sırasında çözülerek
çökelmelere yol açabilmektedir. Çözünürlük çözünme ürünü kadar basit değildir.
Örneğin kalsiyum sülfatları şeklinde çökelebilir. Oluşan çökelme başka birçok
elementin de çökelmesine neden olabilir. Silikatların hidroflorik asitle
bozundurulmasında nadir toprak elementleri florürle yer değiştirebilir. Klorür
ve florürler kompleksleşme yoluyla bozundurmada matriks etkilere ve bozundurma
sonrası elementin kararlılığının değişmesine yol açarlar.
1.3.
Voltammetri
Voltammetri cihazları uygun fiyatlı ve birçok
voltammetrik yöntemin uygulanabileceği bir yapıda olup, aynı zamanda da üstün
bir analiz yeteneğine sahiptirler (Şekil 1.12). Bu cihazlarla su, çevre
örnekleri veya ultra-saf kimyasalların analizleri kolaylıkla yapılabilmektedir.
İz element analizleri bir AAS veya ICP cihazının maliyetine oranla çok
daha küçük bir bedelle aynı veya daha yüksek duyarlılıkta
gerçekleştirilebilmektedir. Düşük çalıştırma maliyetleri voltammetri için önemli
bir üstünlüktür. Sadece küçük reaktif miktarları ve küçük azot gazı harcamaları
ile de sonuçlar elde edilebilmektedir. Pahalı yanıcı gazlara, bu gazlara karşı
önlem almak için laboratuarda yeniden inşaat harcamalarına, çeker ocaklara ya da
pahalı lambalara gerek yoktur. Ayrıca uzun sistem kalibrasyonu ve koşullandırma
için de uzun zaman gerekmemektedir. Örnekteki analitlerin derişimleri standart
ekleme tekniği ve cihazların içerdiği programlar sayesinde otomatik olarak
saptanmaktadır. Böylece matriks etkileri olası ölçüde giderilmekte ve doğru
sonuçlara ulaşılmaktadır [4].
Şekil
1.12. Voltammetrik Analiz Cihazı.
Normalde spektroskopik yöntemlerle elde edilebilen toplam derişim analizlerinin yanı sıra, voltammetrik yöntemlerle metallerin farklı yükseltgenme basamağına sahip iyonlarının miktarları ayrı ayrı (türleme) ve duyar olarak saptanabilmektedir (Tablo 1.5). Ayrıca biyolojik yapıdaki serbest yada bağlı metal iyonları da analiz edilebilmektedir. Bu olanaklar voltammetriyi bir çevre analiz aracına dönüştürmektedir. Spektroskopik yöntemlerle aynı analizlerin yapılması için ise karmaşık metal ayırmalarına gerek vardır. Hesap makinesi büyüklüğündeki voltammetrik cihazlar mobil laboratuarlarda da kolaylıkla kullanılabilmektedir. Yüksek iyonik derişime sahip örnekler voltammetri için engel oluşturmamaktadır. Çeşitli organik bileşikler de voltammetrik yolla analiz edilebildiğinden organik kimya ve ilaç endüstrisinde kullanılmaktadır. Voltammetri ile bazı özel anyonlar da analiz edilebilmektedir. Bunlar arasında siyanür, sülfür, nitrit veya nitrat uygulamaları özellikle çevre koruma açısından büyük önem taşımaktadır.
İz
elementlerin analizinde voltammetrik yöntemlerin getireceği üstünlükleri oldukça
düşük saptama sınırları sağlaması, yüksek tuz derişimlerinin problem
yaratmaması, türleme çalışmaları için ideal olması, otomasyona yatkınlığı, özel
laboratuvar tasarımı gerektirmemesi ve ekonomik olması biçiminde
sıralanabilir.
Tablo
1.5. Bazı Voltammetrik Analizlere Ait Belirtme Alt
Sınırları.
1.3.1. Voltammetri ve
Elektrokimyasal Olaylar
Voltammetri elektrot potansiyelinin değiştirilerek
akımın kaydedildiği elektroanalitik bir yöntemdir. Çözeltideki iyonların türünün
belirlenmesinde ve derişimlerinin saptanmasında kullanılır. Kullanılan çalışma
elektrodu ve uygulanan akım-potansiyel türü ve ölçüm biçimi değiştirilerek
farklı voltammetrik yöntemler türetilmiştir. Doğru akım voltammetrisi,
alternatif akım voltammetrisi, polarografi, kare dalga voltammetrisi, puls
voltammetrisi, differansiyel puls voltammetrisi, döngüsel voltammetri, sıyırma
voltammetrisi vb.
Voltammetride en önemli
olaylar elektrot ile çözelti arasındaki arayüzde meydana geldiği için öncelikli
olarak bu olayları irdelemek gerekir. İkinci önemli konu ise çözelti içindeki
iyonların elektroda taşınmasıdır.
1.3.1.1.Elektriksel
Çift Tabaka ve Polarlanma Olayları
Elektrokimyada
en önemli olaylar elektrot ile iyonik çözelti arasındaki yüzeyde meydana gelir.
İndirgenebilir ve yükseltgenebilir türlerin elektron kazanma ve kaybetme hızları
yüzey akım yoğunluğu olarak tanımlanır. Bir elektrottan elektronlar ayrılırken,
elektrot çevresindeki çözeltiye göre pozitif yüklenir ve bu bölgede katyon
derişimi azalır. Bu ara yüzey elektriksel çift tabakadır. Bu tabaka elektrot
yüzeyinde pozitif yük katmanı ve hemen yakınında negatif yük katmanından (veya
tam tersi) oluşur. Çift tabakanın yapısı ile ilgili farklı modeller önerilmiştir
(Şekil 1.13).
Helmholtz
modelinde solvatize iyonlar elektrot düzlemi boyunca sıralanır fakat hidrasyon
küreleri onları elektrot yüzeyinden uzakta tutar. Solvatize iyonların
merkezinden geçen bu yerleşim bölgesine Dış Helmholtz Düzlemi (DHD) denir.
Diğer bir modelde iyonlar kendilerini solvatize eden moleküllerden kurtularak kimyasal bağlarla elektrot yüzeyine tutunmuş kabul edilir. Bunların oluşturduğu düzleme de İç Helmholtz Düzlemi (İHD) denir.
Gouy-Chapman
modelinde ise Debye-Hückel teorisine benzer şekilde elektrot büyük boyutlu bir
merkez iyonu ve zıt yüklüler de onun etrafında iyonik atmosfer oluşturmuş gibi
düşünülür(Şekil 1.13). Zıt yüklü iyonlar elektroda yakın birikirken, elektrotla
aynı yüklü iyonlar itilirler. Elektrot cıvarındaki yüzeysel derişimin değişmesi,
arayüzey bölgesindeki iyonların termodinamik özelliklerini incelerken,
çözeltinin tamamı için karakteristik olan aktiflik katsayılarının
kullanılmasının hatalı olacağını gösterir. Elektrokimyada ölçmelerin fazla
miktarda destek elektrolit içeren ortamlarda yapılmasının nedenlerinden biri de
budur. Bu koşullar altında aktiflik katsayısı hemen hemen sabit kalır. Çünkü
herhangi bir tepkimenin meydana gelmesi ile meydana gelen iyon derişimindeki
yüzeysel değişiklik inert iyonlarla giderilir.
Şekil
1.13. Elektriksel Çift Tabaka Modelleri
Gouy-Chapman modeli yüzey bölgesi için dağınık bir model önerirken Helmholtz modeli aşırı dercede hareketsiz bir yapı önermektedir. Stern modelinde bu iki model birleştirilmiş, elektroda en yakın düzlemdeki iyonlar Helmholtz düzleminde kalmaya zorlanırken, bu düzlemin dışındaki iyonlar Gouy-Chapman modelindeki gibi dağılmışlardır [8].
Elektriksel Çift
Tabakadaki Potansiyel: Pozitif
bir yük elektrottan çok uzakta ise uzaklık ile ters orantılı bir kulombik çekim
kuvvetinin etkisinde kalır. Yük elektroda yaklaştıkça, kulombik potansiyelin
uzaklık ile daha yavaş değiştiği bir bölgeye girer. Potansiyelin bu bölgedeki
değerine Volta Potansiyeli veya Dış Potansiyel denir. Pozitif yük metal
yüzeyindeki elektronlara dokunacak kadar yakın uzaklığa geldiğinde ortaya çıkan
potansiyele ise Galvani Potansiyel denir. Galvani potansiyel ile Volta
potansiyeli arasındaki fark ise Yüzey Potansiyeli olarak adlandırılır ve
elektroda yakın bölgede uzaklık ile çok az değişir (Şekil
1.14).
Şekil
1.14.Elektrot Potansiyelinin Uzaklık İle Değişimi.
Derişim Polarizasyonu:
İçlerinden
akım geçerken potansiyeli çok az değişen elektrotlara polarlanmayan elektrot,
potansiyeli akıma çok bağlı olan elektrotlara da polarize elektrot denir. Düşük
polarlanabilirlik yüksek değişim akım yoğunluğu demektir. Kalomel ve
Hidrojen/Platin elektrotlar polarlanmaz ve bu özellikleri nedeniyle
elektrokimyasal ölçmelerde karşılaştırma elektrodu olarak kullanılırlar.
Düşük
akım yoğunluklarında elektrot cıvarında derişim değişimi olmadığı kabul edilir.
Yüksek akım yoğunluğunda ise elektroda yakın elektroetkin türün harcanması
nedeniyle bir derişim gradienti oluşur. Çözelti içinden elektroda doğru türlerin
diffüzyonu yavaştır. Bu nedenle belli büyüklükte bir akım geçirmek için büyük
bir aşırı potansiyel gereklidir. Bu olaya Derişim Polarizasyonu denir. Derişim
polarizasyonunun aşırı potansiyele katkısına da Polarizasyon Aşırı Potansiyeli
denir. Mn+, M redoks çifti için sıfır akım koşullarında
net akım yoğunluğu sıfırsa elektrot potansiyeli Nernst eşitliğine (3) göre
çözeltideki iyonların etkinliğine bağlıdır.
(3)
Destek elektrolit kullanıldığı için a = γc eşitliğindeki sabit etkinlik katsayısı dikkate alındığında elektrodun görsel potansiyeli ;
(4)
olur
ve elektrot potansiyeli
(5)
biçiminde yazılabilir.
Hücreden
akım (i) çekiliyorsa dış Helmholtz düzlemindeki aktif iyon derişimi değişir ve
c’ değerine ulaşır. Dolayısıyla elektrot potansiyeli de (6) eşitliğinde verilen
Ei değerini alır.
(6)
(5)
ve (6) eşitlikleri dikkate alınarak tanımdan, derişim aşırı potansiyeli için;
(7)
eşitliği
yazılır.
Dış Helmholtz düzlemine
δ uzaklığa kadar çözelti içinde derişimin c olduğunu ve Helmholtz düzlemindeki
değeri olan c’ değerine doğrusal değiştiği düşünülürse (Şekil 1.15)
(8)
Bu derişim farklılığı sağlar. Molar akı (J), I. Fick yasasına göre, derişim gradienti ile doğru elektroda doğru bir iyon akışına yol açar. Bu akı katyonlar indirgendikçe yerine yenilerini orantılıdır (9).
(9)
(8) ve (9) eşitlikleri birleştirildiğinde elektroda doğru giden tanecik akısı;
olacaktır.
Elektroda
doğru katodik akım yoğunluğu (I), tanecik akısı ve 1 mol iyon başına yük olan nF
çarpımına eşittir.
(10)
Nernst
tabakasındaki maksimum diffüzyon hızı, gradientinin en büyük olduğu c’= 0 durumunda elde edilir (Şekil
1.15). Yüzey derişiminin “
(11)
Çift
tabakadaki c’ derişimi ile akım yoğunluğu arasındaki ilişkide (10) eşitliğinden
kolayca,
(12)
şeklinde türetilebilir.
Şekil
1.15. Nernst Diffüzyon Tabakası ve Derişim Değişimi
Buna
göre, akım yoğunluğu arttıkça derişim çözeltideki ortalama değerinden daha düşük
değerlere düşer. Fakat derişimdeki bu azalma diffüzyon katsayısı büyük ise küçük
olur. Çünkü iyonlar çok hareketli olduklarından uzaklaşan iyonların yerine hemen
yenileri gelir. (7) ve (11) eşitliklerinden kullanılarak aşırı potansiyel ve
akım yoğunluğu arasındaki
(13)
bağıntıları elde
edilir.
1.3.1.2. Elektroda
Kütle Taşınması ve İyonik Mobilite
Elektrot
tepkimesinin çok hızlı olduğu durumlarda elektroda kütle taşınım hızının büyük
olması ölçülecek akımın büyük olması anlamına geldiğinden duyarlığı arttırmak
için taşınım hızının arttırılması gerektiği açıktır. O halde duyarlığı arttırma
yolları ararken elektroda kütle taşınım türlerinin ve bunları etkileyen
etmenlerin bilinmesi anlamlı olacaktır.
Migrasyon
Yoluyla Kütle Taşınması:
Herhangi bir taneciğe dışarıdan bir çekim kuvveti uygulandığında tanecik
uygulanan çekim kuvvetinin etkisiyle bir ivme kazanacak ve bu doğrultuda hareket
edecektir. Elektrolitik çözeltilerde bir dış elektriksel alan uygulanması
durumunda çözelti içindeki iyonların taşınımı bu şekilde olmaktadır. İyonların
bu hareketleri elektriğin iletilmesini sağlayacaktır. Elektriksel gradientin
“
İyonların elektriksel alan içindeki hızlarında derişimin etkisi de oldukça önemlidir. Kohlrausch yasası ile iyonların molar öziletkenliklerinin derişimin karekökü ile orantılı olarak azaldığı görülür. Derişim etkisi merkez iyonu etrafındaki iyonları iyon atmosferi gibi düşünerek açıklanabilir. İyonik atmosferi oluşturan iyonlar taşınan iyonlara göre durumlarını çabucak ayarlayamazlar ve atmosfer hareket eden iyonun önünde tam olarak oluşmaz. Toplam etki atmosferin yük merkezinin taşınan iyonun arkasında kalması yani küreselliğin bozulmasıdır. Bu iki yük zıt olduğu için sonuçta hareketli iyon yavaşlar. İyon mobilitesinin bu şekilde azalması rölaksasyon (durulma etkisi) olarak adlandırılır (Şekil 1.16.).
Şekil
1.16. İyonların Rölaksasyon Etkisi.
İyonik atmosfer iyonların hareketi üzerinde bir başka etkiye daha sahiptir. Hareket eden iyonların viskoz bir sürükleme etkisi vardır. İyonik atmosfer mevcut olduğu zaman, iyonik atmosfer merkez iyonuna göre zıt yönde taşındığı için bu sürükleme etkisi artar. Bu etki de elektroforetik etki olarak adlandırılır. KCl çözeltisinin iyonik mobilitesinin derişimle değişimi Tablo 1.6’da verilmiştir.
Tablo
1.6. İyonların Elektriksel Alandaki Hızlarının Derişimle
Değişimi
Konveksiyon Yoluyla
Kütle Taşınması: Derişimin
her yerde aynı olduğu homojen bir çözeltinin bir kısmı ısıtılırsa bu kesimdeki
parçacıkların kinetik enerjileri diğer kesimlerdeki parçacıklara göre
artacaktır. Bu enerjisi artan parçacıklar bulundukları yeri değiştirmek
eğiliminde olacaklardır. Bunların boşalttığı hacim ise başka tanecikler
tarafından doldurulacaktır. Çözelti karıştırılarak da taneciklerin topluca aynı
hızla hareket etmesi ve yer değiştirmesi sağlanır. Bir kısım taneciğin kinetik
enerjisinin artması sonucu gerçekleşen kütle aktarım türüne konveksiyon denir.
Diffüzyon Yoluyla Kütle
Taşınması: Bir
çözeltide dx kalınlığındaki bir çözelti katmanını ele alınırsa, bu katmanın iki
tarafındaki çözelti derişimi farklı ise derişimi c+dc olan kesimden derişimi c
olan kesime doğru bir kütle akışı gözlenecektir. Kütle akışına dik doğrultudaki
1 birim yüzeyden birim zamanda geçen tanecik mol sayısı ile derişim gradienti
arasındaki ilişki I. Fick yasası olarak bilinir (Şekil
1.17).
(14)
Bu eşitlik yalnızca x doğrultusunda diffüzyon olduğu varsayımı ile yazılmıştır. Çözelti içi sıcaklık her yerde aynı ise kütle taşınımına neden derişim farklılığıdır. Eşitlikteki D diffüzyon katsayısı diffüzlenen maddeye, çözgene, ortamın özelliklerine ve sıcaklığa bağlıdır.
Şekil
1.17. Diffüzyon Olayının Grafiksel Gösterimi.
II. Fick yasası olarak
bilinen yasa ise bir noktadaki derişimin zamana göre değişimiyle derişim
gradienti arasındaki ilişkiyi verir.
(15)
Çözelti içinde diffüzyonu doğuran neden derişim farklanması idi. Derişim farklanmasının nedeni ise elektrottan çözeltiye veya çözeltiden elektroda geçiş nedeniyle (desorbsiyon-adsorbsiyon) elektrot sınırında iyon üretilmesi ya da tüketilmesidir.
Diffüzlenen parçacıklara içinde bulundukları ortamın uyguladığı bir direnç söz konusudur. Bu direnç hareket yönünün tersindeki F sürtünme kuvvetidir. Bu sürtünme kuvveti F = 6πηrw eşitliği ile verilir. Buradaki w taneciğin hızı arttıkça uygulanan sürtünme kuvvetinin artacağı görülür. Böylece tanecik düzgün doğrusal bir hareket yapar. İyonun diffüzlenme hızını belirlemede kimyasal potansiyel gradienti ve farklı iki iyon arası elektriksel potansiyel gradienti etkili olur. Çözelti her ne kadar karıştırılsa da elektroda çok yakın sıvı tabakası diğer kısımlara göre iyonca daha zengin veya fakir olacaktır. Bu tabakaya Nernst diffüzyon katman kalınlığı denir.
1.3.2. Voltammetride
Kullanılan Elektrotlar
Voltammetride
çalışılan yönteme göre iki veya üç tane elektrot kullanılır. Bunlar çalışma
elektrodu, yardımcı elektrot ve karşılaştırma (referans) elektrodu olarak
adlandırılır. Çalışma elektrodu olarak cıva, platin, altın, bizmut, karbon gibi
polarlanabilen elektrotlar ve bunların modifiye edilmiş türleri kullanılır.
Yardımcı elektrot olarak tepkime yatkınlığı çok az olan platin, grafit, tantal
yada tungsten tel ya da çubuklar kullanılır. Karşılaştırma elektrodu olarak ise
polarize olmayan ikinci sınıftan metal-metal iyonu eletrotları kullanılır. En
çok kullanılan kalomel elektrot ve Ag/AgCl elektrotlarıdır. Voltammetride kullanılacak elektrotlar çalışma türüne
ve analizi yapılacak örneğe göre değişir. En çok yeğlenenler; yardımcı elektrot
olarak platin, referans elektrot olarak Ag/AgCl elektrot ve çalışma elektrodu
olarak ise cıva kaplanmış elektrotlardır.
Cıva Film
Elektrotlar: Bu
elektrotlar inert bir destek üzerine 1-100 μm kalınlığında ince bir cıva filmi
kaplanarak oluşturulurlar. İnert destek olarak genellikle platin, altın, gümüş,
grafit ve camımsı karbon elektrotlar (GCE) kullanılır. Destekler tel yada disk
şeklinde olabildiği gibi durağan ve döndürülerek kullanılabilir. Cıva film
elektrokaplama veya malgama yoluyla oluşturulabilir. Eletrokaplama değişik
derişimlerdeki cıva(II) çözeltileri ile yapılır. Kaplamadan önce elektrot yüzeyi
ince Al2O3 ile parlatılır ve iyice yıkanır. Ex-situ
çalışmalarda cıva derişimi 25-30 mg/L olan asitli çözeltilerle -0,5 volttan
başlanarak -0,6; -0,7; -0,8; -0,9 volta kadar 30, en son -1,0 voltta 2 dakika
elektroliz yapılarak kaplama yapılır. In-situ çalışmalarda ise cıva(II)
çözeltisi 1-5 mg/L gibi daha seyreltik derişimde hazırlanarak -0,9 voltta 2
dakika süre ile elektroliz yapılır. Malgama yoluyla cıva film oluşturmada ise
altın gibi cıva ile malgama oluşturabilen metaller cıva içine batırılarak film
oluşturulur.
Genelde katodik
olayların incelenebildiği cıva film elektrotların düşük tekrarlanabilir ve
kararsız olmaları gibi iki sakıncası vardır. Bu ise filmin düzgün
kaplanmamasından veya zamanla filmin etkinliğini yitirmesinden
kaynaklanmaktadır. Ancak cıva film elektrotların damlayan cıvaya göre daha duyar
sonuçlar vermesi ve ayırma güçlerinin yüksek olması yaygın olarak
kullanılmalarına neden olur.Ayrıca cıva çözelti içinde bulunduğu için zehirlenme
riski düşüktür.
Camımsı Karbon Elektrotlar: Karbon
geniş bir anodik potansiyel aralığına, düşük elektriksel dirence, düşük artık
akıma ve tekrarlanabilir yüzey yapısına sahip oluşu gibi birçok özellikleri ile
ideal bir elektrot malzemesidir. Camımsı karbon elektrotlar özel yöntemle
gözenek büyüklüğü azaltılarak elde edilir. Kimi polimerlerin 1800°C’de ısıl
bozundurulmaları sonucu oluşturulurlar. +0,65 voltta ön polarizasyon işlemi
uygulanarak kullanıma hazır hale getirilir. Durağan ve dönen disk şeklinde
kullanılabilirler. Çalışma potansiyel sınırları +1,00 V ile -0,75 V dur
Kalomel ve Ag/AgCl(k), KCl Elektrodu:
Voltammetrik analizlerde karşılaştırma elektrodu olarak kullanılırlar (Şekil
1.18). Kalomel elektrotta alt tarafı delik ince bir borucuğa yarısına kadar cam
yünü sıkıştırılır. Cam yünün üzerine Hg ve Hg2Cl2
(kalomel) karışımı ile yapılan pasta yerleştirilir. Pastanın üzerine biraz cıva
konur ve cıvaya platin bir tel daldırılır. Platin telin ucu dışarıda kalacak
şekilde tüpün ağzı kapatılır. Bu tüp istenen derişimde KCl içeren alt kısmı tıkaçla kapalı bir tüpünün içine
konularak üst kısımları birleştirilir. Ag/AgCl(k), KCl elektrodunda
ise alt tarafı tıkaçla kapatılmış bir cam tüpe KCl çözeltisi konur. İçine
Şekil
1.18. Karşılaştırma Elektrotları.
Bu elektrotlardan anodik akım geçtiğinde metal yükseltgenir ve ortamdaki aşırı klorür ile çökeldiklerinden, elektrot yüzeyindeki derişimleri değişmez ve böylece potansiyelleri akımdan bağımsız olur. Katodik akım geçtiğinde ise, çözünürlükten gelen metal iyonları indirgenir, elektrot yüzeyinde çökelek ayrışarak tekrar aynı denge düzeyinde metal iyonu oluşturur ve böylece potansiyel yine değişmeden kalır. Bu elektrotların potansiyelleri sıcaklığa ve KCl derişimine göre değişir (Tablo 1.7). Bu değerlerin grafiksel gösterimi Şekil 1.19’da sunulmuştur.
Tablo
1.7. Karşılaştırma Elektrotlarının Potansiyellerinin (Standart
Hidrojen Elektroduna
karşı) Sıcaklıkla ve Derişimle Değişimi
Şekil
1.19. Karşılaştırma Elektrotlarının Potansiyellerinin Sıcaklıkla ve Derişimle
Değişimi.
Platin Elektrot:
Voltammetride
en çok kullanılan katı elektrottur. Doğrudan kullanılabildiği gibi yüzeyi
değişik kimyasal işlemlerden geçirilerek da kullanılabilir. Çalışma potansiyel
aralığı ortama göre değişir. Örneğin
1.3.3. Potansiyometrik
Sıyırma Analizi
Potansiyometrik
Sıyırma Analizinin (PSA) temel prensibi; karıştırılmakta olan çözelti içindeki
metal iyonlarının uygun bir negatif potansiyelde indirgenerek elektrot yüzeyinde
toplanması, ardından kimyasal yolla yükseltgenerek elektrot yüzeyinden durgun
çözelti ortamına çözündürülmesi ve bu olay sırasında çalışma elektrodunun
potansiyelindeki değişmenin zamana karşı kaydedilmesidir. Çözelti içindeki türün
yüzde birinden az bir kısmı elektrot yüzeyinde toplandığı halde metal
taneciklerin bir araya geldiği hacim çok küçük olduğundan önderiştirme
gerçekleştirilmiş olur. Bu nedenle belirtme sınırı çok düşüktür. PSA ile
eşzamanlı olarak birden fazla metal optimum bir potansiyel seçilerek eşzamanlı
analizlenebilmektedir.
PSA’da çalışma
elektrodu olarak camımsı karbon (GCE) üzerine kaplanmış cıva film elektrot
kullanılır. Yardımcı elektrot olarak platin elektrot ve referans elektrot olarak
Ag/AgCl(k), KCl elektrodu kullanılır (Şekil
1.20).
Potansiyometrik sıyırma
analizinde elektroda uygulanan potansiyel kesildiğinde metalin elektrot üzerinde
birikmesi sona erer. Çalışma elektrodunun potansiyeli metalin yükseltgenme
potansiyeline ulaşıncaya kadar hızla yükselir. Yükseltgen olarak in-situ
analizlerde cıva film kaplamadan arta kalan Hg2+ iyonları ya da başka
yükseltgenler de kullanılabilir. Bu noktada söz konusu metal yükseltgenir ve
potansiyel metal tamamen sıyrılıncaya kadar sabit kalır (plato oluşumu). Sonra
diğer metalin potansiyeline ulaşıncaya kadar potansiyel tekrar hızla artar.
İşlem bütün biriken metaller sıyrılıncaya dek benzer biçimde
yinelenir.
Şekil
1.20. Voltammetride Kullanılan Elektrotlar.
Bir PSA analizinde
oluşan elektrokimyasal ve kimyasal tepkimeler aşağıdaki gibi
özetlenebilir:
Hg2+ +
2e
Hg
Elektrodun cıva ile kaplanması,
Mn+
+ ne
M(Hg)
Metal katyonların indirgenmesi
M(Hg)
+ Ox
Mn+ + R
Metalin yükseltgenmesi
M(Hg)
+ n/2Hg2+ Mn+ + n/2Hg
Metalin Hg2+ ile yükseltgenmesine örnek
Sıyırma aşamasında kaydedilen eğrinin E = f(dt/dE) biçiminde türev eğrisi çizildiğinde platolar yerine pik şeklinde sinyaller elde edilir. Ayırma gücünün artmasını sağlayan bu piklerin gözlendiği potansiyel her bir metal için karakteristik olup, pik yükseklikleri de metal derişimi ile orantılıdır (Şekil 1.21).
Şekil 1.21. Potansiyometrik Sıyırma Analizinde Elde Edilen Pikler (Çizim).
Yukarıda sözü edildiği
gibi, çözelti içindeki metalin küçük bir miktarı elektrot yüzeyinde
toplanmaktadır. Ancak elektrotta toplanan metalin derişimi çözelti içindeki
metalin derişimi ile orantılı olduğu için, bu miktarın sıyrılması için geçen
süre nicel analizde kullanılmaktadır (Şekil 1.22). Elektrotta biriktirilen metal
miktarı aşağıdaki oranla gösterilebilir:
(16)
Burada; M(Hg) birikmiş
metal miktarı, Mn+ çözelti içindeki metal derişimi, DM
çözelti içindeki metal iyonunun diffüzyon katsayısı, tdep biriktirme
süresi, δ elektrolitik biriktirme süresindeki diffüzyon katman
kalınlığı, S ise çalışma elektrodunun yüzey alanıdır
[9-11].
Şekil
1.22.Potansiyometrik Sıyırma Analizinde Standart Katma Yöntemi İle Elde Edilen
Pikler(Çizim)
Potansiyometrik sıyırma analizlerinde analiz sonucu üzerine oldukça fazla parametre etkili olmaktadır. Bunları sıralarsak;
§ Cıva
film kalınlığı,
§ Elektrot
yüzey alanı,
§ Film
oluşumunda kullanılan cıva çözeltisinin derişimi
§ Cıva
ve metallerin biriktirme (önderiştirme) süresi,
§ Biriktirme
potansiyeli,
§ Çözeltiyi
karıştırma hızı (veya elektrot dönme hızı),
§ Sıcaklık
§ Hücredeki
çözeltinin pH değeri,
§ Ortamdaki
analit derişimi ve katılan standartların derişimi,
§ Ortamda
bulunan çözünmemiş oksijen veya örnek hazırlamada giderilmemiş engelleyici
asitler,
§ Analizi
yapılan türün fiziksel ve kimyasal özellikleri,
§ Camımsı
karbon elektrodun yüzeyinin yeterince temizlenmiş olması,
§ Analiz
hücresine veya örnek hazırlama kaplarına adsorpsiyon
Tekrarlanabilir sonuçların alınabilmesi bütün bu parametrelerin kontrol altına alınmasına bağlıdır. Bunlardan başlıcaları aşağıda açıklanmıştır.
Cıva
Film Kalınlığı:
Çözelti içindeki cıva derişimi ve cıva önderiştirme süresi arttıkça cıva film
kalınlığı artar. Diffüzyon katman kalınlığı azalırsa cıva film kalınlığı da
artacaktır. Ayrıca karıştırma hızının artması da cıva film kalınlığının
artmasına neden olacaktır. Elektrot etkin yüzey alanının geniş olması ise cıva
film kalınlığının ince olmasını sağlayacaktır. Cıva film kalınlığı eşitliği ile
verilebilir [11].
Cıva film kalınlığı
fazla olduğunda PSA piklerinin genişlediği gözlenmiştir. Metallerin atomik
çözünürlüğü ve cıva içinde diffüzyon hızları farklı olduğu için cıva film
kalınlığı optimum olmalıdır (Tablo 1.8) [11].
Tablo
1.8. Metallerin Atomik Çözünürlüğü ve Cıva İçinde Diffüzyon
Katsayıları.
Cıva film çözeltideki metalleri toplayabilecek kalınlıkta olmalıdır. Aşırı film kalınlığında cıva tabakasında bozulmalar ve dökülmeler olduğunu ileri sürenler olmuştur. İçeriye doğru fazla diffüzlenen metallerin sıyrılması aşamasında piklerde bozulmalar olabilmektedir. Ortamın pH değerinin düşük olması cıva filmin bozulmasına neden olabilmektedir. Ortamın asit derişimi 1 M’ dan fazla olursa cıva yükseltgenerek film bozulabilir.
Önderiştirme
Potansiyeli: Eş
zamanlı analizlerde çözeltideki türlerin hepsinin önderiştirilebileceği optimum
bir potansiyel belirlenir (Şekil 1.23). Potansiyel belirlenirken istenmeyen
türlerin önderiştirilmesi de engellenebilir. Analizi yapılacak türlerin eşit
derişimli çözeltileri hazırlanarak farklı potansiyellerdeki sıyırma süreleri
grafiğe geçirilir. Sıyırma zamanının yani önderiştirme miktarının tüm metaller
için en yüksek olduğu potansiyel çalışma potansiyeli olarak yeğlenir
[12].
Şekil
1.23. Çalışma Potansiyelinin Belirlenmesi İçin Oluşturulan
Grafik
Cıva ve Metaller İçin
Önderiştirme Süreleri: Cıva
filmin önderiştirme süresi daha önce de açıklandığı gibi cıva film kalınlığını
arttırıyordu. Metallerin önderiştirme süresi de aynı şekilde cıva film üzerinde
toplanan metal miktarını buna bağlı olarak da sıyırma süresinin artmasına neden
olacaktır. Her ne kadar çözelti içindeki türlerin sadece % 1’lik kısmı
önderiştirilse de metallerin önderiştirme süresi çok arttırıldığında derişim
& sıyırma süresi grafiğinde doğrusallıktan sapma gözlenecektir. Bu cıvanın
doygunluk sınırının aşılması anlamına gelmektedir. Doygunluk sınırı
10-
Önderiştirme süresi
diğer parametrelerin etkisi de ayarlanarak arttırıldığında daha duyar
analizlerin yapılması mümkündür. Elektrotta toplanan metal miktarı, önderiştirme
süresinin yanı sıra, metalin çözelti içindeki derişimine, metalin çözelti
içindeki diffüzyon katsayısına, önderiştirme sırasında diffüzyon katman
kalınlığına ve çalışma elektrodunun etkin yüzey alanına bağlıdır (17 eşitliği).
(17)
Ayrıca toplanan metal
miktarı buna bağlı olarak sıyırma süresi metal iyonunun yükü ile de doğru
orantılıdır.
Çözeltiyi Karıştırma
Hızı: PSA’da
karıştırma işlemi çalışma elektrodu döndürülerek yapılır. Cıva film oluştururken
çözeltinin karıştırma hızının artması daha fazla cıvanın toplanmasına neden
olacaktır. Metallerin önderiştirilmesi sırasında da yine aynı şekilde hızın
artması elektrotta toplanan metal miktarını arttıracaktır.
Sıyırma aşamasında ise elektrodun dönme hızının arttırılması sıyırma süresini azaltacaktır. Elektrodun dönme hızının aşırı arttırılması elektrot yüzeyinde toplanan cıvanın dökülmesine neden olduğu ileri sürülmektedir.
Sıyırma Süresi:
Elektrotta
toplanan metallerin sıyrılması için geçen süre toplanan metal miktarına bağlı
olduğu gibi başka etmenlere de bağlı olmaktadır. Çözelti içinde yükseltgen
Hg2+ derişimi azaldığı zaman elektrotta toplanan metallerin
sıyrılması için geçen süre de artacaktır. Yükseltgenin diffüzyon katsayısı az
ise yine aynı şekilde sıyırma süresi artacaktır. Sıyırma aşamasında çözeltinin
karıştırılması durdurulur veya yavaşlatılırsa da sıyırma süresi atmaktadır.
Ayrıca elektrodun etkin yüzey alanı ile sıyırma süresi doğru orantılıdır.
İyonların ve yükseltgenin yükleri elektrotta toplanan metal miktarını etkilediği
gibi sıyırma süresini de etkilemektedir.
Sıcaklık, pH:
Çalışma
ortamının sıcaklığı ve çözeltinin sıcaklığı PSA’da analiz sonucunu etkileyen
önemli parametrelerden biridir. Çalışmalarda oda sıcaklığı tercih edilmelidir.
Bölge ve mevsim durumuna göre gerekirse ceketli hücreler kullanılarak sıcaklık
sabit tutulmalıdır. Sıcaklığın analiz sonucunu etkilemesinin nedeni olarak iyon
etkileşimleri ve diffüzyon hızlarının sıcaklıkla değişmesi gösterilebilir.
Ayrıca referans elektrodun potansiyeli de sıcaklıkla değişmektedir. Bölüm
1.3.2.3’de referans elektrotların
potansiyellerinin sıcaklıkla değişimi verilmişti.
Hücre İçi Toplam Metal Derişimi: Toplam
iyon derişimi hesaplanırken örnekteki olası iyon derişimi ve eklenen
standartlarla oluşacak iyon derişimi göz önüne alınmalıdır. Sıyırma süresinin
derişime karşı değişiminde doğrusallıktan sapma olmaması için toplam metal
derişimi 200 μg/L’yi geçmemelidir. Derişim çok ise önderiştirme süresi
azaltılarak derişim fazlalığının bazı olumsuz etkileri giderilebilir ancak
iyonların birbiri ile olan etkileşimleri de göz ardı edilmemelidir.
İntermetalik Bileşikler: Cıva filmde
intermetalik oluşum (Tablo 1.9) önemli bir girişim nedenidir. İntermetalik
bileşikler kendi potansiyellerinden farklı bir potansiyelde yükseltgenirler ve
bir başka pikin genişlemesine veya bozulmasına neden olurlar. Cıva film
üzerindeki yüksek metal derişimi intermetalik bileşik oluşumunu arttırır. Bu
etkiye en çok Cu-Zn ikilisinde rastlanır. Cu-Zn oluşumu bakırın yükseltgenme
potansiyeline yakın bir aralıkta çıkar ve bakır piklerinde genişlemelere,
yarılmalara neden olur. Bunu gidermek için ortama çinkoyu tutucu başka bir iyon
ilave edilir. Ancak bu iyon diğer türleri etkilememeli ve bunların çıkış
potansiyeline yakın yerlerde çıkmamalı. Girişimin etkisi cıva filmdeki metal
derişimi azaltılarak da en aza indirilebilir. Bunun için hücre içi metal
derişimi veya önderiştirme süresi azaltılabilir [11].
Tablo
1.9. İntermetalik Bileşikler.
1.4. İndüktif
Eşleşmiş Plazma Emisyon Spektroskopisi
İndüktif
eşleşmiş plazma spektroskopisinin temel prensibi (Inductively Coupled Plasma
Optical Emission Spectroscopy - ICP) yüksek derişimde katyon ve buna eşdeğer
derişimde elektron içeren, elektriksel olarak iletken bir gaz ortamı olan
plazmada, atomlar ve iyonların uyarılması ile yaydıkları emisyonun (Şekil 1.24)
ölçülmesidir [13].
Şekil
1.24. Uyarılmış Bir Atom Veya İyonun Işın Yayması.
Plazma görüntüsü alev gibi olmakla beraber bir yanma olayı yoktur. ICP kaynağı iyonlaşmış bir argon gazı akışı ile genellikle 27 veya 40 MHz’lik güçlü bir radyofrekans alanının eşleştirilmesi ile elde edilir. Örnek genellikle sıvı fazda, aeresol şeklinde yüksek sıcaklıktaki plazmaya gönderilir. Şekil 1.25’de şematik olarak gösterilen ICP-OES cihazında, aerosol tanecikleri plazmada sırasıyla kurur, parçalanır, atomlaşır, iyonlaşır ve oluşan atom ve iyonlar uyarılır. Analit elementin atomik ve iyonik çizgileri bir spektrometre ve uygun bir bilgisayarla değerlendirilerek analizlenir [13].
Şekil
1.25. İndüktif Eşleşmiş Plazma Emisyon Spektroskopisi (ICP-OES) Cihazının Temel
Bileşenleri.
ICP Kaynağı: İç içe yerleştirilmiş üç
kuartz tüpten en içteki, bir sisleştirme odacığı ve nebülizöre bağlıdır. Diğer
iki tüpe ise argon gazı gönderilir. İçinden su geçen bakır boru şeklindeki
indüksiyon bobini ile kuartz tüpün üst tarafı sarılmıştır. En dış boruya, boru
çeperine teğet şekilde 15 L/dak hızla gönderilen argon gazı plazmanın
korunmasını sağlar, soğutucu görevi görür ve böylece plazmanın kuartz tüpü
eritmesini önler. En içteki borudan 1 L/dak hızla akan argon ise örneğin
plazmaya taşınmasını sağlar. Organik çözücülerle çalışıldığında ortadaki tüpe
argon gazı 1 L/dak hızla da gönderilebilir.
Plazmayı başlatmak için
tesla bobini ile argonda ilk iyonlaşma yapılır ve oluşan ilk çekirdek
elektronlar güçlü radyofrekans alanda yüksek enerjiye ulaşarak çarptıkları diğer
argon atomlarını da iyonlaştırırlar. Elektron derişimi ve enerjisindeki artış
sonucu çarpışma ile uyarma gerçekleşir ve bunun sonucu alev benzeri boşalım
gözlenir (Şekil 1.26). Aerosol gaz akışı plazmanın merkezine girer ve torroidal
bir yapı oluşturur. Örnek çözeltisi sis biçiminde uzun ve dar merkez kanalı
boyunca ilerleyip, 5000-
Şekil
1.26. ICP’de Plazma Oluşum Aşamaları. A) Argon gazı verilmesi B) Radyofrekans
uygulanması C) Kıvılcımla ilk serbest elektronların oluşması, D) Radyofrekans
etkisi ile elektronların artması ve plazma oluşması, E) Örneğin plazmaya
gönderilmesi.
Şekil
1.27. Plazmanın Yapısı.
Spektrometre: İki
tür spektrometre kullanılır: Sequential ve simultane spektrometreler. Her
ikisinde de ICP kaynağından yayımlanan ışınlar bir giriş yarığından geçirilerek
optik ağlı monokromatöre düşürülür ve burada ışınlar kırılarak
dalga
boylarına ayrılır. Sequential aletler her element için optimize edilebildiğinden
daha duyar ölçümler yapılabilir, ancak elementler
sırayla ölçüldüğü için daha yavaştır ve bu nedenle argon gazı tüketimi fazladır.
Simultane aletlerde ise optik ağ ve çok sayıda çıkış yarığı belirlenmiş dalga
boylarını okumak üzere sabittir. Bu tür polikromatik simultane aletlerin
kuruluş maliyeti daha fazla olmakla beraber çok sayıda elementi aynı anda
okuduğu için argon tüketimi ve dolayısıyla işletme maliyeti daha düşüktür. Ancak
çok sayıda elementin ölçümü için optimizasyon yapıldığından duyarlık daha
düşüktür.
Plazma: ICP
emisyon spektrometresinde bir elementin belirtilme başarısını başlıca üç etmen
belirler. Bunlar radyofrekans (RF) gücü, taşıyıcı gaz hızı, plazma gözlem
bölgesidir. Bir element için optimum plazma koşulları araştırılırken, o
elementin sinyalinin zemin sinyaline oranının en yüksek olduğu koşullar
saptanmaya çalışılır. Sinyalin zemine oranı büyük olduğu zaman sinyalin
gürültüye oranının da büyük olacağı kabul edilmektedir. Plazmanın çıplak gözle
görünümü Şekil 1.28’deki gibidir.
Şekil
1.28. ICP’de Plazmanın Görünümü.
Gözlem Bölgesi: En iyi ölçümler
indüksiyon bobininin 14-
Radyofrekans Enerjisi: RF enerjisi
arttığında plazma sıcaklığı ve buna bağlı zemin yayımı, ayrıca plazma hacmi ve
parlaklığı da artar. Çoğu elementin yayım şiddeti sıcaklıkla artar, ancak
optimum RF enerjisi daha çok zemin yayım şiddetini minimum yapacak şekilde
seçilir. Sulu çözeltilerde genellikle 1,5 KW’lık RF gücü kullanılır.
Nebülizör Argon Hızı: Ortadaki argon
taşıyıcı gazı, örnek çözeltisini püskürtme odacığına püskürtüp, küçük aerosol
taneciklerini plazmaya taşımaya yarar. Uygun argon hızında örnek sisi plazmaya
girer ve orta eksendeki ince kanal boyunca ilerler. Bu gazın hızı çok
arttırıldığında plazmanın soğuması ve analitin plazmada daha kısa süre kalması
nedeni ile ölçüm duyarlığı azalır. Gazın hızı çok düşürüldüğünde ise aerosol
damlacıklarının hızı plazmaya girecek kadar yüksek olmadığı için tanecikler
plazmanın dış bölgesinden geçerler. Taşıyıcı gaz hızı 1 L/dak düzeyindedir.
Çözelti çekiş hızı genellikle 0,5-2 mL/dak ve emilen çözeltinin plazmaya ulaşma
verimi % 1-3 arasındadır.
Performans Değerleri: Bir ICP cihazının
performansı belirtme sınırı, saptama sınırı, kısa ve uzun dönem
tekrarlanabilirliği, analitik çalışma derişim aralığı, kullanılabildiği dalga
boyu aralığı, ayırma gücü ve analiz hızı gibi parametrelerce belirlenir. Alet
ölçüm parametreleri ve laboratuar ortamı kontrol edildiğinde (sıcaklık ve nem)
uzun dönem tekrarlanabilirlik değeri % 5 düzeyindedir. 70’den fazla element için
belirtme sınırı ng/mL düzeyindedir (Şekil 1.29) [13].
Çok element içeren
standart çözeltileri hazırlarken bazı noktaları göz önüne almak gerekir.
Standartlardaki element derişimini seçerken spektral girişimin olmaması, çözelti
koşullarının uygunluğu, analizde gerekli parametreler ve cihazın bilgisayara
uygunluğu önemlidir.
Şekil
1.29. ICP’de Belirtme Sınırları.
1.5.
Çalışmanın Kaynakçadaki Yeri ve Amacı
Bölüm 1.1.1’de
açıklandığı gibi ağır metallerin insan sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkileri
bulunmaktadır. Değişik yollarla insan bünyesine geçen bu ağır metallerin
analizlerinin doğru ve duyar olarak yapılabilmesi için örnek hazırlama ve analiz
yönteminin iyi seçilmesi gerekmektedir. Bu nedenle örnek hazırlama aşamasında üç
farklı bozundurma yöntemi uygulanarak, elde edilen sonuçların hiç bozundurma
işlemi yapılmamış sirke örneklerininki ile karşılaştırılması planlanmıştır.
Örnek hazırlamada
bozundurma aşamasının önemi ile ilgili olarak toprak ve su üzerinde farklı
bozundurma yöntemlerinin etkisini araştıran çalışmalar bulunmaktadır. Bazı
çalışmalarda da tek bir yöntemin değişik koşullardaki etkisi incelenmiştir.
Ancak bu üç yöntemin aynı anda karşılaştırılması ile ilgili ayrıntılı bir
çalışma görülememiştir.
Şimdiye kadar yapılan
çalışmalarda daha çok meyve suları ve şarap gibi bazı içeceklerde ağır metal
analizlerinin yapılmasına karşın sirkedeki ağır metallerin analizine ilişkin
yalnız Guerrero ve arkadaşlarının bir çalışması bulunmuştur [15].
Bu çalışmada yöresel şarap sirkelerinin metal içeriği spektroskopik yöntemlerle
analizlenmiştir. Fakat PSA ile kadmiyum, kurşun ve bakırın eş zamanlı analizine
rastlanmamıştır.
Bu çalışmada
elektroanalitik bir yöntem olan PSA’nın doğal örneklere uygulanabilirliği
arttırılmaya çalışılmış, optimum bozundurma koşulları belirlenerek yöntemin
geliştirilmesi amaçlanmıştır.
DENEYSEL
KESİM
2.1. Reaktifler ve
Çözeltiler
Tüm denel
çalışmalarda
ELGA
Maxima Ultra Pure Water cihazında arıtılmış su ve analitik saflıktaki
kimyasallar kullanılmıştır. İzmir bölgesi üzümlerinden İzmir firmalarınca
üretilmiş sirke örnekleri marketlerden sağlanmıştır.
1000 ppm’lik
Cu2+ stok çözeltisi için 1,0000 gr metalik bakır tartılarak az
miktarda derişik nitrik asit ile çözülmüş ve nitrat iyonlarının aşırısını
gidermek için ısıtıcı üzerinde az miktarda HCl katılmıştır. Elde edilen çözelti
bir litreye tamamlanmıştır. Pb2+ stok çözeltisi de aynı şekilde
hazırlanmıştır.
1000 ppm’lik
Cd2+ stok çözeltisi için 1,0000 gr kadmiyum metali tartılarak 20 mL 5
N HCl çözeltisi ve 0,5 mL derişik nitrik asit ile çözüldükten sonra bir litreye
tamamlanmıştır.
Standart çözeltiler: İlk seyrelme için;
1000 ppm’lik stok Cd2+ ve Pb2+ stok çözeltilerinden 0,4
mL, Cu2+ stok çözeltisinden 0,2 mL alınmıştır.
Cıva(II) çözeltisi: Metalik cıvanın
derişik nitrik asitte çözülmesiyle hazırlanmış
2.2.
Cihazlar
PSA
denemeleri için
Metrohm 693 VA Processor 694 VA Stand cihazı kullanılmıştır (Şekil 2.1). Çalışma elektrodu Metrohm firmasının
ürettiği her ölçüm öncesinde cıva film ile kaplanan
Şekil
2.1. Analizin Yapıldığı Voltammetri Cihazı.
ICP
analizleri için Perkin-Elmer
Optima 2000 marka ICP-OES cihazı; mikrodalga bozundurma işlemleri için CEM firması tarafından üretilen Mars 5
cihazı ve UV bozundurma
işlemleri için özel yapım UV bozundurma cihazı kullanılmıştır (Şekil
2.2).
Şekil
2.2. UV Bozundurmanın Yapıldığı Cihaz.
2.3.
İşlem
Örnek Hazırlama:
Mikrodalga
bozundurma için 5 gr sirke örneğine
10 mL %70’lik HNO3
katılarak, mikrodalga fırında bozundurulmuştur. Bozundurma 300 W, 200 psi ve
UV bozundurmada ise 2
mL sirke örneği 2 mL su ile
Hot plate bozundurma
için 2 mL sirke örneğine 4 mL % 66’lık nitrik asit katılarak 100 ºC sıcaklıkta
ısıtılmıştır. Nitrik asit uçurulduktan sonra su ile 6 mL’ye seyreltilmiştir.
Potansiyometrik Sıyırma
Analizi: Camımsı
karbon elektrodun yüzeyi kadife kumaş üzerinde Al2O3 ile
parlatılmış ve saf su ile yıkanmıştır. Ultrasonik banyoda 5 dak kadar
tutulmuştur. Bu arada voltammetrik hücreye 2 ml bozundurulmuş örnek çözeltisi ve
hazırlanan
Analizde standart katma
tekniği uygulanmıştır. Her katım için verilen şekillerde tek eğri gözlenmekle
birlikte, her eğri üç okumanın ortalamasını ifade etmektedir. Ancak bazı
okumalarda ortalamadan sapan değerler dikkate alınmamıştır. Ayrıntılı bir hesap
örneği EK 3’de verilmiştir. Aynı işlemler çeşitli sirke örneklerine ve kör
örneklere uygulanmıştır.
Şekil
2.3. Potansiyometrik Sıyırma Analizinde Kullanılan Elektrotlar ve Hücrenin
Görünümü.
BÖLÜM
III
BULGULAR
VE TARTIŞMA
Örnek hazırlamanın analizlerde ne derece büyük yanılgılara neden olduğu Bölüm 1.2’de tartışılmıştı. Örnek tamamen bozundurularak analizlenecek türlerin serbest hale geçmesi sağlanmadığı takdirde analiz sonuçlarının gerçeği yansıtması beklenemez. Sirkede bulunan protein molekülleri de metalleri bağladığı için bozundurma yöntemi analiz sonucu üzerinde etkili olacaktır. Bu nedenle farklı bozundurma yöntemlerinin etkisi incelenmiştir.
Kadmiyum, kurşun ve
bakır katyonlarının eşzamanlı analizlenebilmesi bu katyonlara ilişkin
potansiyometrik sıyırma sinyallerin birbirinden yeterince ayrı olmasına
bağlıdır. Söz konusu katyonların farklı derişimlerde alınan PSA eğrilerinden
eşzamanlı analizin yapılabileceği Şekil 3.1’den görülmektedir. Bu yöntem daha
önceleri şarap örneklerine de uygulandığından [12] sirke örnekleri için de yanıt
alınabileceği düşünülmüştür.
Şekil
3.1. Beş Farklı Derişimdeki Kadmiyum, Kurşun ve Bakır Karışımına ilişkin
Pikler.
1)
Zemin, 2) 6,24 ppb Cd ve Pb, 3) 12,19 ppb Cd ve Pb, 4) 17,86 ppb Cd ve Pb, 5)
23,27 ppb Cd ve Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır
)
Seçilen iki farklı
sirke örneğinin (Sirke A ve Sirke B), farklı bozundurma teknikleri uygulandıktan
sonra, ICP ve PSA yöntemleri ile analizleri yapılmıştır. Ayrıca karşılaştırma
amacıyla işlem görmemiş sirkeler de aynı yöntemlerle analizlenmiştir. Yapılan
çalışmalar uygulanan bozundurma tekniklerine göre sınıflandırılarak aşağıda
sunulmuştur.
3.1. Mikradalga ile
Bozundurulmuş Sirke Örneklerinin Analizleri
3.1.1. ICP
Ölçümleri
Mikrodalga ile bozundurulmuş A ve B
Sirkelerinin ICP’de analizi yapılmıştır. Ölçüm değerleri ile kör düzeltme ve
seyreltme oranlarının dikkate alındığı hesaplanmış net sonuçlar Tablo 3.1’de
sunulmuştur. Mikrodalga bozundurma yönteminde kullanılan asit nedeniyle,
örneklerin yüksek derişimde asit içermesi ICP’de PSA yöntemindeki kadar sorun
oluşturmamakla birlikte her iki örnekte de Cd ölçülememiştir. Ayrıca bakır A
sirkesinde ölçülebilirken B sirkesinde ölçülememiştir. Öte yandan en büyük sapma
bakır ölçümlerinde gözlenmektedir.
Tablo
3.1. Mikrodalga ile Bozundurulmuş A ve B Sirkesi İçin ICP Analiz
Sonuçları.
3.1.2. PSA
Ölçümleri
Mikrodalga ile bozundurulmuş A ve B sirkelerinin PSA yöntemi ile analizi yapılmadan önce örneğin içerdiği yüksek derişimdeki asit uçurulmuştur. Standart katma ile elde edilen PSA eğrileri Şekil 3.2 ve Şekil 3.3’de; kör değerleri ve seyreltme oranları dikkate alınarak hesaplanmış sonuçlar ise Tablo 3.2’de verilmiştir. Cd ve Cu gözlenemezken Pb mikrarı ICP ölçümlerindekinden oldukça büyük miktarda bulunmuştur. Bunların nedeni olarak, PSA’da analizlerinin yapılabilmesi için mikrodalga ile bozundurulmuş örneklerin içerdikleri yüksek derişimdeki nitrik asidi uçurma işlemi sırasında örneğin niteliğinin değişmiş olabileceği düşünülmektedir.
Şekil
3.2.Mikrodalga Bozundurma Yöntemi İle Bozundurulmuş A Sirkesi İçin PSA
Pikleri
(Cd
piki genişletilmiş skala ile de verilmiştir.). 1)Zemin
2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve
Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır )
Şekil
3.3. Mikrodalga Yöntemi İle Bozundurulmuş B Sirkesi İçin PSA Pikleri
(Cd
piki genişletilmiş skala ile verilmiştir) 1)Zemin 2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19
ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb
(Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır )
Tablo
3.2. Mikrodalga Bozundurulmuş A ve B Sirkesi İçin PSA’da Analiz
Sonuçları.
3.2. UV İle Bozundurulmuş Sirke
Örneklerinin Analizleri
3.2.1. ICP
Ölçümleri
UV ile bozundurulmuş
örneklerden sadece B sirkesi ICP’de analizlenmiştir. Ölçüm değerleri ve
hesaplanmış sonuçlar Tablo 3.3’de verilmiştir.
Tablo
3.3. UV Bozundurulmuş B Sirkesi İçin ICP’de Analiz Sonuçları.
UV ile bozundurulmuş B
örneğinin ICP’de yapılan analizinde her üç element de ölçülebilmiştir. Ayrıca
birinci ve ikinci ölçüm sonuçlarının birbirine yakınlığı da dikkat çekicidir.
Oysa mikrodalga ile bozundurulmuş örneklerde kadmiyum ICP ile ölçülememişti
(Tablo 3.1). Bu sonuç UV ile bozundurmanın ICP ölçümleri içinde uygun olduğunu
göstermektedir.
3.2.2. PSA
Ölçümleri
UV ile bozundurulmuş A ve
B sirkelerinin PSA’da yapılan analizlerinde elde edilen eğriler Şekil 3.4. ve
3.5’de verilmiştir. Şekil 3.4’deki eğrilerden A sirkesinin içerdiği üç bileşene
ilişkin kalibrasyon grafikleri bir örnek olarak Şekil 3.6’da gösterilmiştir. Kör
değerleri çıkarılarak ve seyrelmeler dikkate alınarak hesaplanmış sonuçlar ise
her iki sirke için Tablo 3.4’de verilmiştir. Her üç elementin de ölçülebilir
olması UV bozundurmanın uygunluğunu göstermektedir. Çünkü bu örneklerde;
mikrodalga bozundurmanın ardından PSA ölçümü öncesinde uygulanma zorunluluğu
olan asit uçurma işlemine gerek kalmadığından örneğin niteliğinde herhangi bir
değişme olmamıştır.
Optimum mikrodalga
bozundurma koşullarının saptanabilmesi için yeteri kadar deneme yapma olanağı
bulunamadığından nitrik asit miktarı maksimum tutulmuştur. Bu miktarın
azaltılarak gerekli en az asit ortamında çalışılmasının deneme sonuçlarını
etkileyeceği düşünülmektedir. Oysa fazladan eklenmiş nitrik asidin sonradan
ısıtma ile uzaklaştırılması analit kaybı gibi kimi sorunlar yaratabilecektir.
Şekil
3.4. UV Bozundurulmuş A Sirkesine Ait Kadmiyum, Kurşun ve Bakırın PSA Pikleri.
1)Zemin 2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır )
Şekil
3.5. UV Bozundurulmuş B Sirkesine Ait Kadmiyum, Kurşun ve Bakırın PSA Pikleri.
1)Zemin 2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb
4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd
ve Pb’nin yarısıdır )
Şekil
3.6. A Sirkesindeki Kadmiyum, Kurşun ve Bakır İçin Standart Katma Kalibrasyon
Grafikleri.
Tablo
3.4. UV Bozundurulmuş A ve B Sirkesi İçin PSA’da Analiz Sonuçları.
3.3. Hot Plate Yöntemi İle Bozundurulmuş
Sirke Örneklerinin Analizi
Hot
Plate yöntemi ile bozundurma işlemi her iki örneğe de uygulanmış ancak yalnız
PSA yöntemi ile analizleri yapılmıştır (Şekil 3.7 ve 3.8). Hot Plate bozundurma
yönteminde uçuculuğu yüksek olan kadmiyum, beklendiği gibi, her iki örnekte de
ölçülememiştir (Tablo 3.5). Ancak mikrodalga ile kapalı ortamda hazırlanmış olan
örneklerin hem ICP hem de PSA ile içerdikleri kadmiyumun gözlenememesi
ilginçtir. Bu durum bozundurma sırasında kullanılan kaplardan kaçak
olabileceğini düşündürmektedir.
Şekil
3.7. Hot Plate Yöntemi ile Bozundurulmuş A Sirkesi PSA
Pikleri
1)Zemin
2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve
Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır )
Şekil
3.8. Hot Plate Yöntemi ile Bozundurulmuş B Sirkesi PSA
Pikleri
1)Zemin
2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve
Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır
)
Tablo
3.5. Hot Plate Yöntemi ile Bozundurulmuş A ve B Sirkesi İçin PSA’da Analiz
Sonuçları.
3.4. Bozundurma İşlemi
Uygulanmamış Sirke Örneklerinin Analizleri
3.4.1. ICP
Ölçümleri
Bozundurma
işleminin etkisini göstermek amacıyla ICP’de bozundurma işlemi uygulanmamış A ve
B sirkesinin analizi yapılmıştır. Sonuçlar Tablo 3.6’da
verilmiştir.
Tablo
3.6. Bozundurma İşlemi Uygulanmamış A ve B Sirkesi İçin ICP’de Analiz
Sonuçları
Hiç
bozundurma işlemi yapılmamış A ve B sirkesinin ICP’ de yapılan analizinde kurşun
ölçülemezken, kadmiyum ve bakır ölçülebilmiştir. Ayrıca bu sonuçların diğer
bozundurma işlemlerinden sonra bulunan miktarlardan daha az olduğu görülmüştür.
Bu da bozundurma işleminin gerekliliğini ortaya koymaktadır (Şekil
3.9).
Şekil
3.9 UV Bozundurulmuş ve Bozundurma İşlemi Yapılmamış B Sirkesinin ICP’de Yapılan
Analiz Sonuçlarının Karşılaştırılması.
3.4.2. PSA
Ölçümleri
Bozundurma
işlemi yapılmamış örneklerden yalnız A sirkesinin PSA’da analizi yapılmış ve
sonuçlar ICP’de alınan sonuçlarla karşılaştırılmıştır (Şekil 3.10 ve Tablo 3.7).
Şekil
3.10. Bozundurma İşlemi Yapılmamış A Sirkesi İçin PSA Pikleri (Cd piki
genişletilmiş skala ile de verilmiştir.). 1)Zemin
2)6,24 ppb Cd ve Pb 3)12,19 ppb Cd ve Pb 4)17,86 ppb Cd ve Pb 5) 23,27 ppb Cd ve
Pb 6) 28,44 ppb Cd ve Pb (Cu derişimi Cd ve Pb’nin yarısıdır
)
Tablo
3.7. Bozundurma İşlemi Uygulanmamış A Sirkesi İçin PSA’da Analiz
Sonuçları
Bozundurma
işlemi yapılmamış A sirkesi için kadmiyum yine gözlenememiştir. Ancak ICP’de
ölçülemeyen kurşun PSA ile ölçülebilmiştir. Sonuçların ICP’ de olduğu gibi
burada da her üç bozundurma yönteminde bulunan sonuçlardan daha az olduğu
görülmüştür.
Mikrodalga, UV ve Hot
Plate yöntemleri ile bozundurulmuş A sirkesi örneğindeki kurşun içeriğinin PSA
yöntemi ile yapılan analizleri dikkate alındığında en fazla kurşun miktarının
mikrodalga yöntemi ile bozundurulmuş sirke örneğinde saptandığı görülmüştür
(Şekil 3.11). UV ile bozundurulmuş örnekteki kurşun miktarı mikrodalga yöntemi
ile bozundurulmuş örnektekinden az; hiç bozundurma işlemi yapılmamış
örnektekinden ise fazladır. Bu sıralama kurşun için en iyi bozundurma işleminin
mikrodalga yöntemi olduğunu göstermektedir.
Şekil
3.11. A Sirkesindeki Kurşun Analizine Bozundurma Yöntemlerinin Etkisinin PSA’da
Karşılaştırılması
BÖLÜM
IV
SONUÇ
Mikrodalga,
UV ve Hot Plate yöntemleri ile bozundurulmuş sirke örneklerinin analiz
sonuçları, hiç bozundurma işlemi uygulanmamış sirke örneklerininkilerle
karşılaştırılmıştır. Bozundurulmuş sirke örneklerindeki ağır metal miktarlarının
her iki analiz yönteminde de yüksek bulunması, bozundurma işleminin
gerekliliğini ve önemini ortaya koymuştur. Bozundurma yöntemleri arasında ise
kurşun için en iyi bozundurmanın mikrodalga yöntemi ile sağlandığı
saptanmıştır.
Sirke örneklerindeki
ağır metal içeriklerinin Türk Standartları Enstitüsü tarafından belirlenen
sınırların dışına çıkmadığı görülmüştür. Ancak kurşun içeriğinin her ne kadar
izin verilen sınırları aşmasa da yüksek olduğu
düşünülmektedir.
PSA ile yapılan ardışık
çalışmalarda hücre içi cıva derişimi 2.10-
PSA denemelerinde,
bakır pikleri için gözlenen azalma, genişleme ve yarılmalara örnekte bulunan ve
bakır ile intermetalik bileşik yapabilen çinkonun neden olduğu düşünülmektedir.
Çünkü mikrodalga bozundurulmuş A ve B Sirkelerinin ICP ile yapılan analizinde
sırayla 120 ppb ve 164 ppb çinko, UV bozundurulmuş B sirkesinde ise 468 ppb
çinko bulunmuştur. Ayrıca Tablo 1.8’den Cu-Zn ve Cd-Cu intermetalik
oluşumlarının Cu ve Cd pikleri etkileyebileceği anlaşılmaktadır. Ortama
Pt2+ iyonu eklenerek, çinko girişiminin giderileceği ve söz konusu
piklerdeki bozulmaların ortadan kalkacağı
öngörülmektedir..
KAYNAKLAR
[1]
http://www.atsdr.cdc.gov/toxprofiles/phs5.html
[2]
http://www.epa.gov/epaoswer/hazwaste/minimize/cadmium.pdf
[3]
http://www.sampleprep.duq.edu/
[5]
Skoog, D.A.,&West, D.M.,&Holler,
F.J. (1996). Fundamentals of Analytical
Chemsitry. Sounders Collage Publishing. Philadelphia, New
York.
[6]
Kingston, H.M. (1998). Overview of Microwave Assisted Sample
Preparation.
Duquesne University. Pittsburgh.
[8]
Atkins, P.W, (1998).Physical
Chemistry. Oxford University Pres. Oxford.
[9]
Morrison, G.H. (1965). Trace
Analysis Physical Methods. İnterscience
Publishers. New York, London, Sydney.
[10]
Levie, R.de, Principles of
Quantitative Chemical Analysis. The Mc Graw Hill
Companies Inc. New York, San Francisco, London, Madrid, Tokyo.
[11]
Winefordner, J.D. (1996). Modern
Techniques in Electroanalysis. A wiley
İnterscience Publication. New York, Singapore,
Toronto.
[12]
Gaygısız, H. (2003). E.Ü. Fen
Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
[14]
http://www.perkinelmer.com
[15]
Guerrero, M.I. ve ark (1997) Talanta
45, 379-386.
Tural,
H. & Gökçel, H.İ. & Ertaş, F.N. (2003)
Enstrümantel Analiz I
Elektroanalitik Yöntemler, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Yayınları, NO: 186,
İzmir.
Henden,
E. & Toscalı, D. (2004)
Enstrümental Analiz II Ders Notları, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya
Bölümü, İzmir.
Yıldıran,
H. (2004)
Elektrokimya Ders Notları, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü,
İzmir.
[1]Kahvecioğlu, Ö., ve ark., Metallerin Çevresel Etkileri. İTÜ Metalurji ve Malz. Müh. Böl.. İstanbul